Dil aynı insanlık gibi sürekli güncellenip yenilenen bir olgu. Sürekli yeni kelimelerin türetildiği ve değişken bir oluşum. 1970’li yıllarda hatta 12 Eylül Darbesinden sonra bile Mizah dergileri Türkiye’de muhalefetin bel kemiği olmuştur. Gırgır, Fırt, Çarşaf gibi dergiler de bu tarz yeni kelimelerin doğduğu yerlerden biridir. Mesela “Maganda” kelimesi Gırgır dergisinin icadıdır. Kültürsüz, kaba insan manasında kullanılıyordu. 1950-1960’lı yıllarda yapılmış filmleri izlerseniz ne kadar değişik bir türkçeleri olduğunu görürsünüz. Başvekil, Teveccüh, Bilhassa, Bimukabele, Derhal, Tenzih Etmek, Tercih, Binalaneyh, Nitekim,Faraza, Filhakika, Telkin, İnkişaf Etmek, Muallim, Mektep,Umumi, Hela, Terkip, Tehdit, Tenkit, Zira, Zat, Bizzat, Arz gibi artık kullanılmayan bir çok kelime.
Yine staj yaptığımız gemiye geri dönecek olursak o zamanlarda iletişim aracı olarak mektup, Telefondan başka bir iletişim aracı yoktu. Kitlesel iletişim aracı olarak ise Televizyon ve Radyo vardı. Televizyon 1986 yılında 2.Kanal yayına başladı. TRT dışında bir kuruluş yoktu. Renkli yayınlar 1983 yılından itibaren başlamıştı. Renkli yayın olan bir dizi başladığında TRT logosu oval bir çizgi içine alınırdı. Renkli Televizyon almak için herkes takside girmeye başlamıştı. Halbuki 1970li yılların başında TV Türkiye’de yeni başladığında dünya Renkli yayına başlamıştı bile. 1970li yıllarda teknoloji çok yavaş değişirdi ve çok pahalıydı. Ne kadar yavaş olursa o kdar çok para kazanırdı üreticiler. Şimdi o kadar çok üretici var ki rekabet ortamı içinde sürekli yeni bir şeyler çıkartıp insanları yeni şeyler almak için beyinlerini yıkamaya devam ediyorlar.
Gemi’de 2 yıl staj çok eğlenceli geçmişti. 1987-1988 arasında ilk yıl Suvat Gemisinde staj yaptıktan sonra gemi çürüğe çıktı. Tuzla Tersanesine göz yaşları içinde gemiyi bırakıp geldik. Sonra 1988 yılında Haliç Tersanesinde yapılmış son model iki küçük gemiden birisi “Mehmet Akif Ersoy” da staja başladık. Beykoz vapurunun bir kopyasına benziyordu. Çok hızlıydı. Kamaraları çok temizdi. O gemide çalışmaktan büyük guru duyorduk. Geminin dahili müzik yayını bile vardı. Kantan Köşkünde dinlediğimiz radyo yayını tümm gemiye verebiliyorduk. 9 Kasım 1988 günü Galatasaray- Neuchatel Xamax maçını naklen tüm gemiye vermiştik. Tüm yolcuların maç bitimi kaptan köşküne koştuğunu hatırlıyorum. Kapıyı kitlemek zorunda kalmıştık. Beşiktaş-Kadıköy arası çalışıyorduk. Kadıköy’e vardığımızda tur atlamıştık. O zamanlar yurtdışı sanki ayrı bir gezegen gibi geliyordu. Yabancı takımları yenmek çok önemli bir olay olurdu.