Aynı din adamları gibi politikacılar da bir hikaye yaratıp bu hikayeyi gerçekten olmuş gibi anlatıp bize inandırırlar. Sonra bu hikaye ve semboller ve kahramanlar üzerinden bizi maniple ederler. Bizi uyuşturup ne yaptığımızı bilmeden hayatımızı uyuşuk bir şekilde oradan oraya koşturmamızı sağlayarak yaşatırlar. Erzincan İliç ilçesinde yaşanmış olan felaket de şu an örtbas edilmiş durumda. Tonlarca siyanürlü toprak açıkta bekletiliyordu. Bu topraktan oluşan dağ çöktü ve doğaya karıştı. Bu felaketin boyutları ancak yaşanınca anlaşılacak. Bu izni veren ve bu koşulları denetlemeyenler de elini kolunu sallayarak dolaşacak. Peki biz ne yapabiliriz? Öncelikle sorumluluk almamız lazım. Her almadığımız sorumluluk başkalarının bizim hayatımız için başkalarının karar almasını sağlıyor.
En rahatsız olduğum şey ise kandırılmak. Ülkenin kaynaklarının sömürülmesi ve bu kaynaklar sömürülürken çevreye zarar verilmesi. Daha fazla maliyet olmasın diye en vahşi şartlarda en az parayı harcayarak para kazanan insanlar tarafından aldatılmak. Hiç bir politikacıya inanmamalıyız. Çünkü politikacılar bir şekilde iş adamlarının uşağı. Onların verdiği bağışlarla ve yardımlarla yaşıyorlar. Bu bağışları yapanlar boşuna yapmıyor. Alınacak kararlarla daha fazla para kazanmak için yapıyorlar. Bunu yaparken hem bizi köle gibi çalıştırıyorlar hem de çevreyi kirletip yok ediyorlar. Suları, Toprağı kirletilmiş yerlerde biz nasıl yaşamaya devam edebiliriz?
Bir daha bu dünyaya gelmeyeceğiz. Tek bir hayatımız var ve bu hayatı yaşarken kandırılmamak bizim elimizde. Merak ederek ve araştırarak bunu yapabiliriz.