“Heyatta en gıcıg aldığım şeylerden iki denesi” şeklinde başlık atacaktım vazgeçtim. En gıcık aldığım şeylerden diğeri “Yapmacık” olmak ve “Milliyetçilik” “Hemşericilik” “Irkçılık” bu liste uzar gider. Yazmamın en büyük sebebi benim yaşadıklarımı insanlarla paylaşıp onlarında bu bilgi ile kendilerini geliştirip, donatabilme imkanı tanıyabilmek. O yüzden bu makaleyi Yunanistan ve Yunan halkı ile ilgili tüyolar vererek yazmak istiyorum. 10 milyon nüfuslu bir ülke olduğu için “Kasaba” psikolojisi Atina gibi bir şehirde bile geçerli. Tanıdık birinin olması her kapıyı açar. Mesela kartımı kapatan bankanın şubesine randevu almak için çağrı merkezini arayıp 2 saat zaman harcayıp randevu aldıktan sonra şubeye gittim. Şubedeki müşteri temsilcisine mahalledeki eczanede eşimin eczacı olduğunu söyledikten sonra bekledim. Tam 45 dakika sürdü kapatılan kartımın yerine yeni kart işlemleri. Sonra memur birini arayıp telefonu verdi. İngilizce sohbet Türkçe şöyle geçti. “Alo? Ozan Bey? Google sizden 9 sent para çekmek istemiş. Korktum. kartınızı kapadım. İsterseniz açabilirim? Yeni kart almanıza gerek kalmaz. O işlemi onaylıyor musunuz? “Evet, onaylıyorum. depolama alanı alıyorum Googledan” “Peki efendim çok teşekkür ederim” dendik sonra kartım tekrar açıldı.
Yemek siparişi verecek kadar Yunanca biliyorsanız ve turistik bir yerde sıra bekliyorsanız sipariş vereceğiniz kasaya veya garsona “Konstantinopoli’de bu kadar güzel döner kebap yok!” diyin. Hemen verdiğiniz sipariş ışık hızı ile gelecek. Geçen pazar Arahova kasabasında çok yoğun bir dükkanda souvlaki siparişini verdim. Geldi yedim. Bir de köfteli souvlaki istedim garson beni azarladı. “Yemek var, sorun değil, bu ızgarada gördüklerin hep sahipli yiyecekler, on elimiz yok, beklemen lazım. ” Tamam bekliyorum” “Nerelisin sen?” “Konstantinopoliyim!” “Gerçekten mi? Çok gitmek istiyorum ben bir türlü gidemedim, hanımın kardeşi Stavro 4 sefer gitti. Ben de gidip çok görmek istiyorum. Dünyanın en güzel şehri. Çok şanslısın, bir dakika evladım” 60 yaşındaki garson amca iki dakikada köfteli souvlakimi getirdi.
Ya da Mahalleden tanıdığınız varsa hastanede yine her şey hallolur. Hashimoto hastalığı için devlet hastanesine kontrole gideceğiz. Randevu sistemi eşime 2 ay sonrasına gün verdi. Gün geldi gittik. SSK dispanseri diyelim sıra alacağız numara sırası bize “Böyle bir randevu alınmamış, tekrar alın” denince eşim klasik Yunan iletişim şekli olan yüksek sesli iletişime geçti. 10 dakika sonra bizi araya sıkıştırdılar. Çıktık doktora. Doktor geldi. Hanımın mahalleden arkadaşının teyzesi çıkmadı mı? saat tuttum. Odadan 1 saat 25 dakika sonra çıktı. Kimse de odaya girip bağırmadı. Nooluyoruz Lan? demedi.
Apartman komşumuz vefat edince kızı arabasını satılığa çıkardı. Çok makul bir fiyata aldık. 20 yaşında araç. Toyota Starlet. Hiç bir sıkıntısı yok. Kontrol edildi. Mahalledeki bir tamirci amca yaptı. Değişilecek yerler değişti. Fakat görmedikleri bir yer varmış. Ateşleme sistemi tutukluk yapıyor. Mahalleden 7-8 km uzak bir yerde yine şey gibi kaldım. Tık yok. Tık sesi var ama ateşleme yok. Eşimi aradım. O ustayı aradı. 15 dakika sonra usta motor ile geldi. Arabayı çalıştırdı. Sonra beni takip et dedi. Akşam üstü 7. Çarşamba günü herkes siesta yapıyor normalde. Geldi. Takip ettim. Tamirhaneye bıraktım. Yaptılar 20 avro sıkışmış.
İstanbul dev gibi bir şehir olunca bu özellikleri bitti. Çok zor, pahalı ve kaos dolu bir şehir oldu. Sen mi hayatı yaşıyorsun o mu seni düdüklüyor belli değil. O yüzden küçük müçük ama güzel. Yunanca dersinde üniversitede “Atina’yı anlatan bir kompozisyon yaz” dediler. Yazdım yunanca. Okudum. “Küçük ama güzel bir şehir, her yer yakın” yazdım. “Atina’mı küçük” dediler. Bana göre her yere gidebilmek çok önemli. Bir de trafikten kaçmayı biliyorum İstanbullu olarak. Belirli saatlerde belirli yerler kilit.
Hadi iyi akşamlar