Hazır Atina şehrimizde kar yağmaya başlamışken doğma büyüme bir İstanbullu olarak kış ve kar anılarımızı anlatmak güzel olur diye düşündüm. 1990’lı yıllara kadar ısınmak için odun-kömür, fueloil, gaz yağı kullandığımız günlerdi. 1970-1990 arası kışları felaket soğuk olurdu ve güzel kar yağardı. Yokuşlu İstanbul şehrimizin sokaklar o zaman tam bir buz pistine döner sokağa fırlayıp parmaklarımız donana kadar yokuşlarda bir aşağı bir yukarı kayardık. Allah ne verdiyse, kızak, kontraplak ne varsa. Dik yokuşlar genelde kalın parke taşı döşeli olurdu. Çünkü dik yokuşlar felaket kaygan olurdu. Yaşadığım semtlerde en dik yokuşlar Fulya Sakızağacı caddesi, Hor hor caddesi, Kasımpaşa Çiviciler sokak hatırladıklarım. Çiviciler sokak Tepebaşına çıkan ana yollardan biriydi. Kasımpaşa Bayram yerinin kenarından yukarı çıkardı. Fatih tarafında ise genelde ahşap evlerin olduğu sokaklarda gezerdik. Ahşap evlerde genelde soba bacası pencereden dışarı çıkardı ve bacanın altından geçerken dikkat etmek gerekirdi. Çünkü her an sıcak soba kurumu kafanıza damlayabilirdi. 80’li yıllarda çıkan plastik deterjan kutularını bir telle kurum akacak noktalara bağlayarak kurum akmasını engellerlerdi. Soba kullanılan zamanlarda soba ya holde kurulur ya da bir odanın içine kurulurdu. O da sıcak olur diğer odalar ise buzhane gibi olurdu. Sobanın olduğu odada sürekli bir çaydanlık kaynar ve o sıcak sudan mutfak ve banyoda faydalanırdık. Haftada bir gün o da pazar günü banyo yapılırdı. O gün banyodaki kömürlü termosifon “Alev” denilen ağaç kırpıkları ile dolu plastik büyük ispanyol salamı şeklinde poşetlerle tutuşturulurdu. Banyolarda mermer kurna olurdu. O kurnadan tas ile su alınır ve o şekilde banyonun ortasına konulan bir tabure üzerinde yıkanılırdı. Ne duşakabin ne de duş telefonu yoktu. Yıkanan hemen sobalı odaya geçer kurulanırdı. Islak havlular sobanın bacasında duran dik metal tellere asılırdı.
Sobanın en zor yanı külünü temizlemek ve onu dökmekti. Her sabah yakılır akşam yatmadan da yanık bırakılır sabah kadar sönerdi. Alevi tam geçmiş olarak bırakılırdı ki zehirlenmeyelim. Sobanın üstünde maşa üstünde sucuk kızartılırdı. Yada yemek pişirilirdi.
Kışın en sevdiğimiz şeylerden biride okulda beslenme çantamızda götürdüğümüz mandalinanın kabuklarını lastikle bir birimize atarak savaş yapmaktı. Diğer sevdiğimiz şeyde paltoların olduğu yerde boğuşup paltoları toza bulamaktı.
1990’lı yıllara kadar eğer “Karşı” ya geçilmiş ise orada kalınırdı. Vasıta fazla yoktu, kimsede araç yoktu. İnsanlar samimiydi. Hafta sonu gidilip cuma cumartesi kalınır pazar günü öğlen yola çıkılırdı.
ozankemalcullu.com
Bilgiye giden yol