insanın hayattaki en büyük değeri yaşadıklarıdır. O yüzden her kişinin eşsiz bir hikayesi vardır. Gerçekten de herkesin hayatı aslında romandır. Bu hayatın kıymetini bilmek ve onu dolu dolu yaşamak tabii ki elimizde. Bizim bilincimize bağlı olarak hayatımızı renklendiririz. O bilince göre hayatımızdaki değerlerin kıymetini biliriz. Ya da bilmeyiz. İşte o değerlerden en önemlisi sevgi verip alacağımız insanlardır. Ailemiz, dostlarımızdır. Sosyal medya ve İnternet olmadan evvel insanlar bunu yüz yüze ve canlı olarak yapıyorlardı. Şimdi sizi 1982 yılına götürüyorum. Aylardan şubat. Fatih ilçesi, Sofular Mahallesi, Yeşil Tekke sokak, Işık apartmanı kat 2. Sokakta kısmı olarak hala ahşap evler var. Yazlık bir sinema var. Hamdullah Suphi Tanrıöverin İstanbul üniversitesine bağışladığı İtalyan bir mimarın yaptığı kagir Abdüllatif Suphi Paşa konağı tam karşımızda. Hala yeşillik bahçelere bakıyor penceremiz. Biraz evvel bakkaldan geldim. Yaşım 10. Samsun sigarası için 2 saat kuyruk bekledim. Maltepe sigarası var ama kimse içmiyor. Apartmanda 5 kat var ve hepsi tek daire. Nothingham Forest Avrupa kupalarında fırtına gibi. Çarşamba akşamlarını bekliyorum. Tek kanallı siyah beyaz televizyonumuz var. Yattığım odada bir de soba var. Evde Televizyon, buzdolabı ve çamaşır makinesi var. Merdaneli Arçelik. Başka elektronik bir eşya yok. Telefon yok. Üst kat komşumuza çıkıp telefon ihtiyacımızı gideriyoruz.
Sabah üst kat komşusu bize geliyor ve bir telefon geldiğini söylüyor. Annem üst kata çıkıyor. Ben kardeşimle birlikte evde kalıyorum. Annem uzun süre gelmiyor. Sonra aşağı indiğinde ağlıyor ve çığlık atıyor. Zaten komşuda bayılmış. Bir gün önce doğum yapan teyzemin eşi trafik kazasında hayatını kaybetmiş. Sokağa çıkma yasağı olduğu için Saat 12den önce eve dönmesi gereken eniştem önüne çıkan köpeğe çarpmamak için fren yapınca otomobilin ön canımdan dışarı fırlmaış ve hayatını kaybetmiş. Bebeğimiz babasını görmeden büyüyecekti. Aslında ilk çocuklarından 11 sene sonra bir kardeş gelmesi bizi çok mutlu etmişti. Haberleşmek çok zordu o zamanlar. Mesela şehir dışında birisini aradığınızda hemen ulaşamazdınız. Önce telefon etmek istediğinizi santrale bildirmeniz gerekirdi. Sonra eğer uygun olursa 6 saat sonra sizi ararlar ve Ankara’daki ahbabınızla görüşebilirsiniz. Akşam çıkan gazeteler vardı. Onların verdiği haberler daha taze olurdu. Çünkü günlük gazeteler sabaha karşı basılırdı. Biriyle buluşmak istediğinizde ise çok zor olurdu. Birisi gelmezse onu beklemek zorunda kalırdınız. ya da adres bulmak zor olurdu. Radyo dinlemek ayrı bir zevkti. İstediğiniz müzikleri istediğiniz zaman duyamazdınız. Kaset veya plak biriktirmeniz gerekirdi. O yüzden her şeyin bir tadı olurdu.

Günlerden Birgün…

Yazı dolaşımı


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir