Bazı anlar vardır ki insanın hayatında, ne yapacağını bilemezsin. İki duygunun ortasında kalmışsındır. Sanki bir vadinin ortasında, etrafın yüksek kayalıklarla kaplıdır. İki taraftan birine çıkman lazımdır. İki taraf da dik kayalıktır ve sen ne yapacağını bilmeden ortadaki kısımda yürümeye devam edersin. Genelde ortadaki kısımdan ya bir dere akar veya kaygan çamurludur. Yavaşça yükselmeye başlar bu orta yol. İki taraftan birine çıkman, bir tarafı tercih etmen lazım. Yüzleşmek istemezsin, karar vermek istemezsin, biraz daha çıkarsın o orta yolda. Devam ettikçe en baştan bildiğin gibi bir taraftan çıkman gerekli.

Eğer böyle kararlar almadıysan ve hayatındakileri sen seçmediysen, her şey böyle bir kanyon gibi gelir sana. İstersin ki birileri senin adına karar versin ve sonunda bu kanyondan kurtul. Sonra anlarsın ki bu kanyon sadece senin zihninde ve sen bu kararları aldıkça düzlükte olduğunu görürsün. Kanyon senin zihnindedir. Korkularınla çizmişsindir o kayaları. Korkularınla çıkılmaz yapmışsındır o dağları. Çünkü her aldığın kararın bir sorumluluğu, bir fırsat maliyeti vardır.

İşe gitmemeyi tercih etmek sana işe gitmemenin verdiği rahatlığı verir. Özgürsündür. İstediğini yapabilirsin. Kafan rahattır. Stresin yoktur. İş sırasında bu verdiklerin karşılığı bir bedel alırsın. Bu da maaştır. İşe gitmezsen bunu alamazsın.

2004 model bir Ford Fusion araç içindeyim. Beşinci otomobilim. 5 ay olmuş. 2004 yılının bir Eylül ayı. Küçük bir arazi aracı gibi hafif yüksek. Dizel ve çok az yakıt harcıyor. Bir pazar akşam üstü. Boğaz köprüsünün Rumeli yakasından Anadolu yakasına geçtim. Köprü tıkalı olduğu için trafikte biraz bekledim. Gişeleri geçince hemen sol şeride geçip soldan açık olan şeritten akmaya başladım. Tam Altunizede köprüsünün altına geldiğimde 50 metre ileride geçeceğim yolun yarısına çukur kazılmış olduğu gördüm. Bu işareti o kadar yakın koymuşlardı ki ya durman gerekiyor ya da o çukura düşmemek için sağa kırman gerekiyor aracı. Sağıma baktım sağ şerit dolu ve kırarsam başka araçları da bu kazaya karıştırırım. Frene bastım, beş saniye sonra büyük gürültü ile son sürat gelen bir araç arkadan çarptı. Sonra başka bir araç sonra başka bir araç sonra bir başka daha.

Kaza sonrası o çarpma gürültüsünü hiçbir zaman unutmuyorsunuz. Metalin parçalanma ve yırtılma sesi ile o sesin yaptığı basınç benliğinizde iz bırakıyor. Araçtan indim. Kimseyle konuşmuyordum. Gittim çukura baktım. Ek köprü inşaatının ayakları için kazmışlar ve yolun bir kısmı da kazılmış.

Polis geldi. Bizi takip edin dedi. Dört araç takip ettik. Yonca yaprağından köprülü kavşağın üstüne çıktık sonra Rumeli’ye gidiş istikametine geçtik, sonra tam Boğaz köprüsüne geldik. Köprüye girmeden bir yola girip Boğaz köprüsünün altından geçtik. Birden arkası ezilmiş çökmüş aracım sanki bir zaman tüneline girmiş gibi o mekândan koptu ve birden aracımla birlikte kendimi İzmir Kemeraltı’nda boş bir arsada buldum. Şehir alevler içinde. Sokaklarda kaçışan perişan insanlar, denize doğru koşuyorlar. Kucaklarında çocukları olan anneler, çaresizce Pire limanına gidecek gemilere binmeyi bekliyorlar. Yüzyıllardır yaşadıkları topraklarından bilinmedik bir diyara gidiyorlar. Türk ordusu şehre girmiş ve belirli yerleri ele geçirmiş. Yangın yeni başladığı için tüm hızıyla şehri yalayıp yutuyor.
Panikten Konak rıhtımından denize atlayanlar.
Gemiye binmek için kavga edenler.
Hıçkıranlar.

Düşündüm. Hangisi zor karar?

İki Ucu Ballı Sopa

Yazı dolaşımı


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir