Kendisini hatırladığı zamanlar 5-6 yaşlarındaydı. Dedesinin ve Annanesinin onu yetimhanede ziyaret ettiğini hatılıyordu. Anne Babasını hiç hatırlamıyordu. İsmi Tezcan. Koyu kestaane kısa kesilmiş saçları var. Şu an 48 yaşında. Koyu yeşil gözleri ve buğday renginde bir tene sahip 1.78m boylarında ve 82 kilo.Başından iki kez evlilik geçmiş artık bekar yaşıyor. Her iki evliliğinden birer evladı var. Yetimhanede zayıf ve çelimsiz olduğu için çok sopa yediğini hatırlıyor. Ortaokulu ve Liseyi Yetimhanede bitirdi. Liseye Meslek lisesine gitti. Denizci olarak mezun oldu. 17 yaşında denize açılamadı ama 18 yaşında önce gemici olarak gemilerde çalışmaya başladı. Tezcan ismi gibi tezcanlı ve atik bir insandı. Kaybetmekten korkmazdı. Bir gün gemide staj yaparken arkadaşları ellerinden ve bacaklarından tutup denize atmaya çalışmışlar ve bildiği bir şifreyi söylemesini istemişlerdi. O da “Hayır” demişti. Bildiği şifre geminin bilgisayarının şifresiydi ve kaptan güvenip ona vermişti. Arkadaşları onu denize atmalarına rağmen şifreyi söylemedi. Denizden çıkıp hepsinin üzerine saldırmış ve dövmüştü. Disiplin cezası almasına rağmen bu huyundan hiç vazgeçmedi. Mezun olup gemilerde çalışmaya başladığın ilk iki kontratı yani bir sene boyunca sadece Libya’ya çalıştı.
Gemide gemici olarak çalışırken Güverte Lostraması onu zor işlere veriyor bazen tek başına çalışmasını istiyor ama ona hayır diyordu. Bu şekilde hep zor işlere veriliyordu. Bu gemide bir yıl çalıştıktan sonra başka şirkete geçti ama ona söylenen şeyler eğer çıkarlarına uymuyorsa hayır diyordu. Kaybetmekten korkmuyordu. Çünkü kaybedecek bir şeyi yoktu. Duygusal bağı olan bir ailesi bulunmuyordu. Dedesi ve Annanesi o 12 yaşındayken ölmüştü. O yüzden aklına yatmayan ne olursa reddiyordu. İki kez evlilik yapmıştı onda bile sesini taklit eden iki arkadaşı onun yerine “Evet” demişti. Korkusuzca yaşıyordu. Kaybetmekten korkmuyordu. Hayata bir kere geldiği için bunu kendisine şiar edinmişti. Fakat bu durum gidip gelen ruh halinden mi ileri geliyordu bilemiyordu. Kendisini sürekli inzivaya çekmek, sessiz ve sakin yerlerde kimseye bulaşmadan yaşamak istiyordu. Fakat aynı zamanda karar alması gerektiği zaman da birilerinden onay almaya çalışıyordu. Çevresindeki olan bitenlere karşı çıkmak çok hoşuna gidiyordu ama bunu nedense sadece sosyal medyada yapabiliyordu.
Elinde avucunda bir daire vardı. Onu satıp Yunanistan’da bir adaya yerleşmeye karar verdi. 5 dönüm arsa içinde ormanlık bir yerde tek katlı bir ev satın aldı. Bu evin olduğu mahalledeki insanlarla yavaş yavaş tanıştı. Bir gün önündeki dar yolun bir kısmının kazılıp öndeki arsaya katıldığını gördü. Hemen itiriaz etti.Ayrıca tek katlı evinin tam önüne 5 katlı bir apartman yapılacaktı.Yaptıran adam adadaki emniyet müdürüydü. İç ettiği yolun kendi arsası olan kısmına küçük bir şapel inşa ettirerek arsadan yola pay katılmasını engellemişti. Tezer bir gün bu emniyet müdürünü ziyaret etti. Yanında Yunanca bilen arkadaşını aldı ve durumu anlattı. Adam Nu diyor Peygamber demiyordu .Durumu kabul etmiş gibi görünerek Emniyet Müdürünün çıkış zamanlarını takip etmeye başladı. Onun eve geleceği zaman kendi aracıyla onunla kafa kafaya çarpıştı. Kazada Emniyet müdürü öldü. Tezer de bir süre trafik kazasında ölüme sebebiyet vermekten 3-4 sene yatıp dışarı çıktı. Şapel yerinde duruyordu. Onu yok edip yolu tekrar kazanma planları yapmaya başladı.
Toplumdaki yozlaşmaya bu şekilde bir çare bulmuştu.