Tamçiçi Dum ( Dans Eden Ev)
İkinci Dünya savaşının son günleriydi sanırım. Benim bulunduğum arsada neo klasik bir bina bulunuyordu. Üzerinde çiçek işlemeleri olan demir balkonları ve melek heykelleri ile süslü dış cephesi ile alımlı hoş bir bina. İşte bu bina Amerikan ve İngiliz uçakları tarafından bombalandı. Aslında tüm Prag bu bombalardan nasibini aldı. Çünkü Nazi işgali altında bir ülkeydik. Bulunduğum arsa tam 50 yıl boş olarak bekledi. Tam ümit kesilmişti ki bulunduğum arsayı bir Hollanda Sigorta Şirketi aldı. Arsanın yanından geçen bir yol var. Bu yol Vlatava nehrinin kıyısında. Çok değerli ve güzel bir yer. Ayrıca etrafım 15.yy dan beri yapılmış olan binlerce tarihi ev ve apartmanla dolu. İşte böyle yıllarca umutla beklerken Hollanda Sigorta şirketi bu arsayı alıp bana yeni bir ümit verdi. Arsamın bulunduğu alan Çek Cumhuriyetindeki genel merkezlerini inşa etmek istediler. Belediye fazla ayak diretmedi. O zaman başbakan olan Vaclav Havel benim arsanın yaındaki evde doğum büyümüştü. Onunda yardımıyla boş alana ultra modern bir bina yapılacaktı. Hayallerde bile olmayan bir sigorta genel merkezi. Çevredeki evlerden yüksek olmayacak ama onlardan farklı olacak bir proje. Şehrin simgesi olan ortaçağ mimarisini bozmayacak bir yapı olmalıydı. At cinsel organına kelebek iniş yapmış gibi olmamalıydı.
1990’lı yılarda arsaya ilk kazma vuruldu. Proje modern zamanların bir mimarlık harikasıydı. Bana çelik ve beton kullanarak dans eden bir bina şekli verildi. Hem kübik dik açılarla hemde kıvrımlarla doluydum. Çelik ve beton gibi sert unsurlar kullanıldı. Bu unsurlara rağmen Yuvarlak kıvrımları ve dikdörtgen pencereleri olan bir yapı oldum. Prag’a gelen herkes aynı bir türbe gibi 5 katlı bir bina olan beni ziyaret edip fotoğrafımı çekmek istediler. Ben aynı ayakları olan yuvarlak bir insan gibiyim. Sanki karnını içine çekmiş ama dans eden bir organizma gibiyim. Bazı kısımlarım dikgörtgen pencere bazı kısımlarım ise cam giydirme şeklinde yapılmıştı. Güzelliğim ortaya çıkarken Teknoloji son sınırına kadar kullanıldı. Etrafımdaki evler bendan 400 sene geride olsa bile ben farklılığımla hem göze batmamış hem de ortama uymuştum. Modern binaların çirkin ve monoton monoblok yapısını alt üst eden bir tasarımım var. Tüm bu zorluklara karşı gelmiş ve beklemekten bıkmamıştım.
Ne zaman katlarım yükselmeye başladı eski günlerdeki gibi Vlata nehrini izlemeye başladım. Binlerce yıldır aktığı gibi devam ediyordu. Nice hastalıklar ve savaşlar geçirdiği halde hala insanlara hayat veriyordu. Şehrin içinde setlerle ve taş duvarlarla engellense beri şehirden çıktığı yerlerde değdiği topraklara umut ve gelecek getiriyordu.