Paskalya Bayramı geçeli bir hafta oldu ama hala marketlerde Kuzu ve Kuzunun bilumum organları satılmakta. İşte bunlardan biride Kelle. Kuzuların kellesi küçük olduğu için iki tane aldım. Hristiyanların inanışına göre İsa Peygamber Çoban ve Hristiyanlarda onun kuzuları. Paskalya Bayramına kadar her türlü hayvansal gıdayı kesen Hristiyanlar ( Ortodoks Mezhebi) Paskalya gününü bir kuzu kesip bununla Isa Peygamberin kurtarıcı olarak göğe yükselişini kutluyor. Bu günle birlikte insanalar tekrar et yemeye başlıyor. Kuzu, Kuzu Kellesi ve Kuzunun bağırsakları ve ciğerinden yapılan Kokoreç Yunan yemek kültüründe önemli bir yere sahip.
Ben ise 1980’li yıllarda Kasımpaşa semtinde sokak arabacısından aldığım söğüş kellenin tadını aş eriyordum. Sanırım iki senedir yememiştim. Sokakta arabada söğüş Kelle satan Niğdeli Emin ağabey bu işi Niğdeli Rumlardan öğrendiklerini söylemişti. Bizim için ucuz ve doyurucu bir öğündü söğüş kelle. Bir ekmek yarılır içine kellenin değişik bölümlerinden çıkan et doldurulurdu. Ayrıca kuru soğan ve maydanoz doğranırdı ki etin lezzeti doruklara çıksın. Ayrıca o zamanlar çok ucuzdu. Şimdi bir baş sanırım 40TL gibi bir fiyata satılıyor. Ben tanesi 1€’dan satın aldığım 2 kuzu başını düdüklüde kaynatıp sonra ayıkladım. Soğumaya bıraktıktan sonra soğan ve maydanoz ile garnitür hazırladım. Meksika Lavaşı bulmuştum. Onun içine doldurduğum malzemenin arasında domateste koydum. Kelle Dürümünü ısırdığım an gözümden yaşlar geldi. Bu koku ve tat beni 40 yıl ötesindeki anılarıma götürdü. O zaman ki ben ve anılarım. O anlara bir daha geri dönememek olmanın melankolisi. Sürekli taşan Kasımpaşa Deresi, 1980lerdeki Benetton Yeşili Modası, 1986 Modal Şahin Otomobil ve Okuduğum Kitaplar. Bukowski’nin Ekmek Arası ve Factotum Kitabı. Birden aklıma İstanbul’dan getirdiğim kitapları karıştırmak geldi. Hemen içerideki kütüphaneye koşup kitapları yere fırlatıp Bukowski kitaplarını aramaya başladım. Evet tam üç kitabını getirmiştim. Ekmek arasını çekip çıkardım. Gidip balkona oturup Hem söğüş kelleden bir parça ısırdım. Sonra kitabı tekrar okumaya başladım. İçeri gidip içecek bir şey aldım. Gelip oturdum sağımda bir karaltı hissettim. Bir baktım Elinde Viski kadehi ile saçı sakalı birbirine karışmış Bukowski oturmuyor mu?
Birden çığlık atıp küfür ettim. Elimdeki dürümü alıp kocaman bir parça ısırdı. Viskisinden koca bir yudum alıp boşalmış kadehi bana uzattı. “Şu kadehi git bir doldur. Cutty Sark varsa tercihimdir. Yoksa canın cehenneme! Kafam güzel değil. Sanırım bir çok soru soracaksın. Bu s..ktiğim yerde pek fazla uzun kalmak istemiyorum. Neyse biraz içeyim sonra karar veririm tekrar.” Elindeki kadehi alıp içeri koştum bizim içki dolabını boşaltıp viskileri inceledim. Evet, Cutty Sark vardı. Hemen kadehi doldurup getirdim. Buz isteyip istemediğini sorunca istediğini söyleyip kadehten büyük bir yudum alıp bana baktı. “Neden çağırdın beni? Ne istiyorsun? Hemen soracaklarını sor da gideyim” dedi. Sigara yakıp suratıma bıkkın bir şekilde baktı. “Ben mi? Ben mi çağırdım seni? Ne zaman? nasıl? Sadece, sadece düşündüm” dedim yutkunarak. ” Siz benim çocukluğumun gençliğimin yazarısınız. Sizin için hayatın manası nedir?
Kadehinden bir büyük yudum daha alan Bukowski içeriye gidip dolabı açıp şişeyi alıp balkona geri geldi. Oturup bardağını doldurdu. ” Çok şey istemiyorum hayattan, sadece yalnız bırakılmak istiyorum” dedi. “Birine ihtiyaç duyuyordu insan… Etrafında öyle biri yoksa onu sen yaratmak zorundaydın, olması gerektiği gibi birini yaratırdın. İnsanın kendini aldatması ,hile yapması gibi bir şey değildi bu” diye devam etti. “Ben evliyim” dedim ve “Eşim birine iğne yapmaya gitti. Birazdan gelir!” “Neden uzun süre hayata isyan ettiniz? Asıl isyanınız sizi sevmeyip sürekli döven babanızdan intikam almak mı? Yoksa bunun verdiği korku ile hep sorumluluk almaktan kaçtınız mı? Başaramam? Yapamam? diye?
Sigarasının dumanını suratıma üfürüp sakallı yanağını hışır hışır kaşıdı. Bu arada sokaktaki turunç ağaçlarından buram buram turunç çiçeği kokusu geliyordu. Bu koku balkondaki sigara, alkol kokusuna karışıyordu. Ayrıca alt katta yaşayan komşumuz Taksici Adonis yine mangal yakmış yağlı mangalından buram buram domuz pirzolası kokusu yükseliyordu. Bu adam her pazar evimizi aynı bir ocakbaşına çeviriyordu. Lanet olsun deyip sunturlu bir küfür savurdum içimden. Charlie yani Henry Cinaski ( Kitaplarında Kendinden Henri Cinaski diye bahseder) sözlerine devam etti. ” Bir şey olma düşüncesi beni korkutmakla kalmıyor, hasta ediyordu. Avukat, danışman, mühendis veya benzer bir şey olmayı düşünmek bile olanaksızdı benim için. Evlenmek, çocuk sahibi olmak, aile kurumunun kafesine girmek.
Her sabah aynı işe gidip akşam dönmek. Olanaksızdı.
Aile pikniklerine katılmak, Noel, 4 Temmuz, İşçi Bayramı, anneler günü.
Bu tür şeylere katlanmak için mi dünyaya geliyorduk ? “İlgi duymuyordum. Hiçbir şeye ilgi duymuyordum. Nasıl kaça bileceğime dair hiç fikrim yoktu. Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü. Sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. Onlar adına uzak olmak istiyordum.Gidecek yerim yoktu ama. İntihar? Tanrım, çaba gerektiriyordu. Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi. Sabah 6’da yataktan fırlayan, giyinip zorla bir şeyler atıştıran, başka birine para kazandırdığı bir yere ulaşmak için trafikle boğuşan ve tüm bunlara sahip olduğu için müteşekkir olması istenen biri hayattan nasıl keyif alabilir?
Sigarasının külünü yere silken Charlie beni uyuz etmişti. Hemen gidip paspası alıp kül dolmuş balkon zeminini paspasladım. Artık içim rahattı. Masadaki küllüğü gösterdim. “Sizden ricam küllüğü kullanır mısınız? O da görevini yapsın. Boş boş masanın üzerinde durmasın değil mi? Sırıtarak baktım. “Ne kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz ve bunun için şükretmek bizim kendimizi çok iyi hissetmemizi sağlar diye düşünüyorum” diye devam ettim. “”Araba süren, yemek yiyen, çocuk sahibi olan, kendilerine en çok benzeyen başkan adayına oy vermek gibi her şeyi yapılabilecek en kötü şekilde yapan götlerden oluşmuş bir toplum.” diye cevap verdi. “Hoşlanmıyorum onlardan hiçbir zaman da hoşlanmamıştım.
Başkaları onları mükemmel bulabilirdi ama ben öyle bulmuyordum.Yumuşaktılar ateşle karşı karşıya kalmamışlardı hiç .
Harikulade hiçlerdi hepsi. Midemi bulandırıyorlardı. Nefret ediyordum onlardan. diye tiksinerek baktı yüzüme. “Peki bu duyguları hissetmek insanı daha çok karamsar yapmıyor mu? Bu duygular bizi kendimizi tüketme durumuna götürmez mi? dedim. “Sarhoşluk ve intihar yazarların yatak arkadaşlarıdır,” demişti biri bir keresinde deyip bitmiş olan viski şişesini sokağa salladı. Sonra birden balkondan aşağı atlayıp kararmış olan sokakta kayboldu.