1972 yılının bir 10 Kasım Günü saat 09:05’te gözlerimi dünyaya açmışım. 500 yıllık Süleymaniye Camiisinin Darrüşifa yani Hastanesi 1940larda restore edilip doğum evi haline getirilmiş. İşte O doğum evinde bu dünyaya ilk kez merhaba demişim. 10 yaşına kadar Fatih ve Tozkoparan semtlerini bilen ben ailemin aldığı ani bir kararla Anadolu yakasına yani Fenerbahçeye geçmişim. 1970’li yıllarda Anadolu yakası sanki ayrı bir şehir gibiydi. Havası, insanları ve bakış açısı çok farklıydı. İnsanlar kolaylıkla geçemediği için psikolojik bir fark vardı. Anadolu yakası daha sakin ve mutena bir semtti. Kadıköy sakin bir yerdi mesela. Çoğu şeyi Anadolu yakasında bulamazdınız. Boğaziçi köprüsü yapıldıktan sonra bu psikolojik fark zamanla kayboldu ve yok oldu.
Mesela Anadolu yakasında 4 kattan yüksek ev yapmak yasaktı. Deniz kıyılarına yüksek ev yapmak yasaktı. O yüzden yüksek katlı evler bulunmuyordu. 1980 darbesi ile Anadolu yakasında’da yüksek katlı binaların inşaatına izin verildi. Bu şekilde herkes aile yadigarı konaklarını inşaat şirketlerine verip bu konakların bahçelerine 10-15 katlı binalar yaptırmaya başladılar. 1982 yılında Erenköy semtinde inek besleyen ve süt satan insanlar vardır. Nüfus yoğunluğu çok az olduğu için fazla trafik olmazdı. 1980’li yılların Fenerbahçesinde Belediye Plajı ve TCDD kampı vardı. Herkes oralardan ve Moda Plajından denize girerdi. Moda Plajının Kadınlar bölümü yüksek tahta perdelerle çevriliydi. Herkes istediği yerden denize girebilirdi. Hatta Kadıköy Merkezinde eski iskeleden modaya giderken Kumluk denilen yerde insanlar denize girebilirdi. Ayrıca Kalamış sahilide taşlıktı ama denize girilebilirdi
Bu özellikler İstanbul’da kayboldu ama Atina’da hala devam ediyor. Yazın şehrin göbeği denilecek Edem Plajında ve Palio Faliro semtinde denize girebiliyorsunuz. Hala şehrin büyük bir kısmı denize açık. Eski özelliklerini korumaya devam eden bir Atina. Bu karantina günlerinde denize girilebiliyor mu? Bilemiyorum ama hava ısınmaya başladığı zaman deneyen bir çok insan olacaktır.