Yahya o sabah yine hüzünlü kalkmıştı. 32 yaşındaydı. Saçları önlerden dökülmüş, dişleri önden dışarı çıkıtı. Koyu yeşil derin gözleri vardı. Yürürken dik yürüyordu. Kumral saçları düz ve kısa kesilmişti. Sürekli lacivert kot pantolon ve ütülenmiş gömlek giyerdi. Bir firmada çağrı merkezinde teknik destek ekibinde çalışıyordu. Çağrı merkezini arayan müşterilere aldıkları cihazlarla ilgili sorunlarında destek oluyordu. Sorunları dinlemek ve çözüm bulma durumunda olması hızlı kararlar alması konusunda kendisine çok yardımcı oluyordu.
Niye hüzünlü olduğunu bilmiyordu. Hava kapalıydı. Mevsim sonbahar ve aylardan Eylüldü. Kahve yapıp bu hüznün içinde tüm günü sürdürdüğünü hayal etti. Gününün nasıl sıkıcı geçeceğini, hayatın tekdüze olduğunu, hiç bir şeyin yolunda gitmediğini düşünmeye başladı. Bu arada kahvesini hazırlıyordu. Birden aklına geçen gün okuduğu kitaptaki sözler geldi.
“Ne düşünürseniz o olursunuz!” “Düşüncelerinizi değiştirin, hayatınız değişsin!”
Kendine sordu “Neden hüzünlüyüm” birden içinden bir ses konuştu! “Çünkü insanlar kötü olmuş, hepsi şerefsiz! Bencil ve kimseye yardım etmek istemiyorlar. Bu hayat çok kötü ve adil değil. Kimsenin kimsenin gözünün yaşına baktığı yok. Hem sen çok beceriksiz ve tembel birisin. Sürekli sorumluluk almaktan kaçıyorsun. Tüm arkadaşların bir yerlere geldi ama sen hala yerinde sayıyorsun.” Yahya ilk defa o an içindeki sesin ne kadar olumsuz ve yıkıcı tespitler yaptığının farkına vardı. Demek tüm enerjisini bitiren ve ağırlaşmasını sağlayan şeyin kendisi olduğunu anladı. Demek sorumlu aslında dışarıdaki insanlar değil benim dedi.
İçindeki sese sordu. “Nereden biliyorsun tüm insanların kötü ve bencil olduğunu? Bu yaşıma gelirken bir çok insan bana yardım etti. Beni seven ve benim hakkında güzel düşünen bir sürü insan var.” İçindeki ses Yahya’ya cevap verdi. “Bilmiyorum! Hepsi kötü bu insanların. Hiç birine güvenme! Senin ismin bile çok tuhaf.Yahya! böyle kıro bir isim olur mu ya? Saçların dökülmüş. Yaşlanıyorsun. Hala aynı Yahya! herkes çoluğa çocuğa karıştı. Sen gecelik ilişkilerle kendini avut. Sorumluluk almayı bir türlü öğrenemedin gitti.”
Yahya içindeki sese sakince cevap verdi. “İsmim eğer Giovanni, John,Jon, Giannis vs olsaydı normaldi. Arapça olunca mı kıro? Bir Hristiyan azizin ismi işte. Hem beni geçmişte olmuş ve değiştiremeyeceğim şeylerle neden üzüyorsun? Sen benim yanımda mısın? Yoksa bir düşman mı?”
İçindeki ses (Yahya ona artık “Yahya B” ismini vermişti) motor gibi aynı olumsuz şeyleri durmadan söylüyordu. Basta! dedi. (İtalyanca Yeter)Böyle söyleyince kendini daha havalı ve iyi hissetti. Kitapta okuduklarını uygulamayı düşündü. Çünkü bugüne kadar bu tarz kitapları okuyup bir kenara atmış ve hiç bir sonuç alamamıştı. Kahvesini bitirip hemen üstüne bir şeyler giyinip evin yanındaki metro istasyonuna gitti. İstasyonun ismi “Eleonas” idi. Yunanca zeytinlik demek. Yaşadığı büyüdüğü şehirden kopup buralara gelmişti. Atinaya. İçindeki sesi dinlememişti o zamanda. Yahya B kimdi? kimin sözleriydi bunlar? Neden bu kadar olumsuz ve yıkıcıydı. Aslında hayatın ne kadar güzel olduğunu düşündü. Her gün yeni fırsatlarla doğuyordu. Her gün yapacak yeni şeyler vardı. Gelecek elinin altındaydı. Yahya B’nin söylediği tüm sözleri düşünmeye başladı. Bu sözlerin çoğu baba ve annesinden duyduğu sözlerdi.Onlarda kendi büyüklerinden duymuştu bu sözleri ve düşünce kalıplarını. Düşündü. Bu kalıplar kendisine dar geliyordu. Yahya B önünde bir engeldi. Onu durdurmanın en iyi yolunun ne olduğunu düşündü! Kendisine enerji verecek şeyleri kendisine söylemeye yapmaya karar verdi. Ne zaman endişe ve korku duysa ve Yahya B ona fısıldasa kendine şu sözleri söylemeye başladı.
Ben değerliyim, ben muhteşemim, ben iyi niyetliyim, ben sevgi doluyum.