Bir sürü makale konusu aklıma geliyor. Not alırsam hatırlıyorum. Almazsam aklımdan uçuyorlar. O yüzden defterime yazacağım makale konularını not alıyorum. Uydurma gerçekliğin, sanal gerçeklikle birlikte bize sunulduğu bu dünyada gerçek hayatı bulabilmek için kendimizde kalıp neyi neden düşündüğümüzü ve yaptığımızın kendimiz farkına varmalıyız. Bunun için bir inanç ve hedef gerekiyor. Bunlar insana merak ve araştırma için enerji veriyor. Bu kelimeye neden bunu diyoruz? Bu insanlar nerden orada yaşıyorlar? şeklinde araştırırken birden gerçek hayatı görmeye başlıyorsunuz. Mesela bize dayatılan kolaycılık, hazcılık gibi öğelerin farkına varmak gibi. Haz en büyük uyutucu. Bir de bizim acı çekmemizden uzaklaştırıp ağrı kesiciler, alkol ve anti-deprezanlarla hayatın acılarını hissetmeyip uyur gezer yaşamamızı sağlıyorlar.
Gelelim başlık konusuna. 2007 yılında bir gezi sitesinde Suriyeli Fuat isimli bir arkadaşımla tanıştım. Geleneksel kumaş imalı yağan bir atölyeleri ve 300 yıllık bir mağazaları vardı Suriye’nin Halep şehrinde. İkimiz de insanlara yaşadığımız şehirler hakkında o site üzerinden bilgi veriyorduk. Sosyal medya daha emekle çağındaydı. Fuat malzeme almak için ara sıra İstanbul’a geliyordu. Bir gün tanıştık ve sürekli yazışmaya başladık. 16 yıldır da yazışıyoruz. Bir Suriyeli gözünden Suriye iç savaşını izlediğimi söyleyebilirim. 2010 yıllında çalıştığım firmanın patronu ile Hayat- Reyhanlı kapısından geçerek teksi ile Halep kentine gittik. 4 gün kaldık. Mustafa Kemal’in “Yıldırım Orduları Komutanı” İsrail’de bulunan Cepheye gitmek yerine 700km Kuzeyde bulunan Halep Şehrindeki “Baron Oteli” gezdim. Şehrin kapalı çarşılarında dolaştım. Binlerce yıllık bir tepe üzerinde Akropolis şeklinde inşa edilmiş eski şehri gezdim. Camilerini dolaştım. Fuat bizi akşam yemeğine evine davet etti. Saat akşam 11 de geldi. Meğer yemek saat 12 de yeniyor ve sabaha kadar konuşuyorlar. Hava sıcak olduğu içi öğleden sonra 4 gibi dükkanı açıyorlar.

300 yıllık kumaş dükkanında namaz kıldım. Sabah erkenden ve akşam geç saatte şehrin bir çok yerini dolaştım. Ne kadar konuksever ve yardımsever insanlardı. Şehrin sanayi bölgesine gidip imalat sektörünün ne kadar gelişmiş olduğu gördüm. Bir çok makineyi Suriyeliler kendileri üretiyordu. Çok gelişmiş semtler vardı. Şehrin tarihi sokakları dar ve aynı bir labirent gibiydi. 1 sene sonra iç savaş başladı. Önce Güney Suriye bir yıl sonra da Halep şehrine geldi. Fuat bana düşen bombaların yarattığı tahribatı gösteren fotoğraflar atıyordu. Sanayi bölgesindeki atölyesini “Özgür Suriye Ordusu” denen militanların ele geçirdiğini ve çok farklı kuzey Afrika aksanında Arapça konuştuklarını söylemişti. Ülkelerinde savaş çıkan bu silahlı militanların büyük bir kısmı Suriye’ye bir şekilde sokulmuştu. Fuat ülkesini terk etmedi. Yok edilen atölyesini geri aldı. Orada bir deterjan atölyesi kurdu. Önce çamaşır deterjanı sonra her türlü temizlik maddesini imal etti. Fuarlara katılmaya başladı. Ülkede kalıp gitmeyen küçük bir birikimi olan herkes gibi vatanında kaldı. Çok fakir olan ve parası olmayanlar ise mecbur göç etmeye başladı. O yıllarda bu fakir insanlar İstanbul sokaklarında “Suriyeliyim” diye kağıt taşıyıp yardım istiyorlardı. Sonra medyada ve sosyal büyük bir anti-Suriye ve anti-Arap propagandası yapılmaya başladı. Bu insanlar kötü, kan alıcı sülükler gibi gösterilmeye başladın. Bir millet tamamen kötü veya iyi olamaz. Bunu öyle gösterenler sadece kutuplaştırma yaparak insanların anda kalmalarını korku ile engellemeye çalışırlar. “Suriyeliler senin işini alacak, daha da fakirleşeceksin, ülkeyi Araplar ele geçirecek” vs. gibi. Nasıl Suriye diye bir ülke yaratılıp sahte sınırlar konulup bir halk üretildiyse bu savaşlar da planlı üretilen olgular.
Bunlar yerine kalıcı dostluklar yaratın. Kendiniz. Gezin, öğrenin, tanışın, korkmayın. فؤاد من سوريا. إنه تاجر عربي Suriyeli Fouad. O bir Arap tüccarı.

Halep Oradaysa Arşın Nerede?

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir