İlk okuduğum hikayesi Sarnıç hiç bir zaman aklımdan çıkmaz. Kemalettin Tuğcu falan da okudum çocukken ama Sait Faik hikayesinde bahsettiği durumları o kadar detaylı ve çok yönlü anlatır ki sanki kendiniz o anda ve o yerde bulursunuz. Dikkatli bir şekilde okumanız kafidir. O kadar net ve duru bir Türkçe kullanır ki çok rahat hikayede geçen insanların haleti ruhiyesini anlarsınız. Tabii ki 1940ların Türkçesini kullanır. Hikayelerini el yazısı ile ve Arap harfleri ile yazar. Onun sayesinde adalar ve Burgaz Adası hayranı oldum. Belki onun yüzünden Rumlar ı bu kadar çok seviyorum ve kendimi bu kültüre ait hissediyorum. Sade ve basit insanları o kadar içten ve detaylı anlatmıştır ki o yıllara yolculuğu, zaman yolculuğunu çok güzel bir şekilde yapabilirsiniz. Bu ilk romanında yine basit ve halktan insanların öykülerini harmanlamış. Yaşadığı yerlerdeki insanları anlatmış. Berber, balıkçı, kömürcü, işsiz, ayyaş, bir baltaya sap olamamış insanları anlatmış.

Sorunlu, içen, kıran, yıkan, dağıtan, beş parasız insanlarla, temiz, saf, munis insanları dökmüş kalemiyle kağıdına. Bu kadar duygulu olup bu hayatta 50 sene bile kalamamış olanlardan Sait Faik ağabeyimiz. 48 sene yaşayıp çok içmekten siroz olup gitmiş. Bu kitap da o kadar güzel anlatmış ki ada halkını ve hayatını. Ayrıca kitabın başına o kadar çok bela gelmiş ki. Arapça kökenli “maişet” kelimesi “geçim, geçinme”, yine Arapçadan Türkçeye geçmiş “medar” ise mecazen “Sebep, vâsıta, vesile” manalarına gelmektedir. “Medarı Maişet” ise “geçim vasıtası” demektir. Eserin adı “Medarı Maişet Motoru”, “Geçim Sağlayacak Motor” manasını taşır. Romanda, Burgaz Adası’nda oturan Emekli memur Ali Rıza Efendi’nin emeklilik yıllarında ailesiyle birlikte çektiği geçim sıkıntısı, ailenin hayata tutunma çabaları anlatılır. Ali Rıza Efendi’nin evlat edindiği Hikmet’in çalıştığı balıkçı motorunun adı da “Medarı Maişettir. Hiçbir siyasi hedef göstermeyen roman, yine de kahramanlarından birine eski bir asker kaputu giydirdiği için 1944’te yayımlandığında sıkıyönetim mahkemelerince toplatılmıştı. Türkiye’de önceki yıllarda yasaklanmış oldukları gerekçesiyle halen cezaevlerine sokulması yasak toplam 23 bin kitabın arasında “Medarı Maişet Motoru” da bulunmaktadır ve bu yasakların da yakın bir tarihte kaldırılacağı bildirilmiştir.

Medarı Maişet Motoru pek çok eleştirmene göre Sait Faik’in roman denemesidir. Esere, hem örgü olarak hem de dağınık anlatımıyla roman demek çok zordur. Olayların birbirleriyle olan bağlantıları çok zayıftır. Kitapta, Adapazarı, Burgaz Adası, İstanbul arasında geçen hayatlar anlatılır. Sait Faik, bu eserinde de şairane bir anlatım kullandı.

Yazar, 11 Kasım 1948’de romanla ilgili Akşam Gazetesi’ne şöyle bir açıklama yaptı: “Medarı Maişet isimli bir hikâye kitabı çıkarmıştım. Hayatı toz pembe görmüyorum diye mahkeme masrafı ödedim. Üzüntüsü de caba. Kahramanlarım rahat etmek için hapse giriyor. Bütün sebep bu!” Buradan yazarın kendisinin de kitaba roman demediği çıkartılıyor. Fakat, Abasıyanık’ın bu açıklamasında bilinçli bir şekilde mi eseri roman olarak anmadığı bilinmemektedir.

Romanın ilk bölümünde, Berber Kir Dimitri, Aylak Ali Rıza, kızı Melek ve diğer çocukların hayatı ve Melek’in bir kadın berberi olarak yetişmesi anlatılır. İkinci bölümde ise üniversite öğrencisi olan Fahri’nin Adapazarı’ndaki günlerinden vardır. Fahri, Sait Faik’e çok benzemektedir. Son bölümde Melek’in dükkânının açılışı ve çocukların yetişkinliğe geçerek sorumluluk sahibi insanlar haline gelmeleri anlatılır.

Sait Faik, bu çalışmasında da klasik Sait Faik karakterlerini (daha önce görmediğimiz bir dalgıç ve bir köy öğretmeni de ekleyerek) kendine özgü masalsı hava içinde yazdı.

Medarı Maişet Motoru kitabından bir kısım

“Kir Dimitro’nun berber dükkânının bir kapısı deniz kenarına, ötekisi, sütçü ile ekmekçinin dükkânları önündeki dar yola açılırdı. Deniz kenarındaki kayıklara yahut da deniz kenarındaki kayıklardan, yarısını lokanta haline sokmuş Bulgar sütçü Pandeli’nin kuru fasulye ile pilav kaynayan tencerelerine kavuşmaya en kestirme yol, Dimitro’nun berber dükkânından geçtiği için dükkânın her iki kapısı da gelen geçene açıktır. Kalabalık günlerde insanlar, dükkânın içinden, birbiri arkasından adeta sokaktan geçermiş gibi lakayt geçerler. Dimitro, isterse dükkânından kimseyi geçirtmeyecek kadar can sıkan söz söylemesini bilir bir adamdır. Daha olmazsa deniz kenarındaki kapıyı açık bırakıp sütçünün dükkânı sokağına açılanı kapayıverir.Fakat bu dükkânın içinden gelip geçenler haftada bir defa olsun -bu gelip geçme diyeti olarak- kendisine tıraş olurlar. Bu gelip geçenlerden uzamış sakalını Dimitro’nun usturasına vermemiş adam yoktur. Şayet bu bir hafta yahut bir ay -adamına göre- biraz fazlaca uzarsa Dimitro bunu derhal fark eder. Beyaz saçları, beyaz bıyıkları, mavi gözleriyle altmışlık bir adam olan Dimitro, insanı ciğerinden vurmasını da bilen bir adamdır. Mesela Evgeniya ile dalga geçen delikanlıya: — Dimitro pasajından geçilir ama Evgeniya’dan geçilmez anam! der.”
İyi okumalar !

Medarı Maişet Motoru- Sait Faik Abasıyanık

Yazı dolaşımı


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir