Hayatta ne isterseniz o sizi gelir bulur. Yani düşünceleriniz gerçekten ne ise onlar gerçeğiniz olur. Çünkü düşüncelerinize göre eylemler yaparsınız. İlkokulda matematik soruları bana çok gereksiz geliyordu ve anlamıyordum. Ailemin sorulları anlamadığım için veridği sinirli tepki beni matematikten daha da soğumama aramızda sorunlu bir nefret bağı oluşmasına sebebiyet verdi. Çünkü Matematik için beynin başka bir bölümünü harekete gezirip çözüm bulmak için mücadele vermek gerekiyordu. Sosyal birimler için ise hatırlama mekanizmasını çalıştırmak ve kaydetmek yeterliydi.
Ortaokul sonuna doğru kararımı vermiş meslek lisesi sınavlarına girip meslek sahibi bir genç olarak mesleğimle bu baskıcı ve sıkıcı günkül düzenden uzaklaşacaktım. Denizcilik Meslek lisesini tercih yaptım ve kazandım. Okulda ilk sene tüm düz lise gibi fakat ikinci ve üçüncü yıl şehir hatları vapurlarında kaptanlık stajı yapıyorsun. O kadar çok neşeliydim ki. Bu arada denizcilik mesleğinin tüm meslek dersleri “Gemi Seyri” “Yük-İstif” “Gemicilik” matematik bilimi ile doluydu. Çünkü rota çizmek için koordinat ve açı hesaplamalarını yani trigonometri bilmek gerekiyordu. Yük-İstif yani geminin neresine ne kadara yük alacağını hesaplamazsan gemi dengesini yitirip alabora olabilirdi.
İlk yıl düz lise gibi dedim ama mesela balıkçılık teknolojisi dersin ağ örmeyi, gemici düğümü yapmayı, olta ve ağ ile balık yakalamayı, filikada kürek çekmeyi, balıkçı teknesi sürmeyi falan öğreniyorsun. Okul Beykoz-Paşabahçe’de olduğu için denize açılma ve beykoz koyunu altını üstüne getirmece gibi herşeyi yapıyoruz. İlk yıl sonunda Riva’da bulunan okulun kampında 15 gün yüzme ve kamp hayatını yaşamayı öğreniyorsun.

İkinci sene başında 1987 senesinde İstanbul Şehir Hatlarında stajyer kaptan olarak çalışmaya başladım. 3 kişilik gruplar halinde gemilere verildik. Bizim gemimiz 1938 yapımı “Suvat” adlı bir gemi. Gemi Almanyadan bir grup gemi ile birlikte sipariş verilmiş. Bremen Şehrinde imal edilmiş. Bizim staja başladığımız yıl 49 yaşındaydı. Geminin yolcu girişinin yanındaki koridorda gemicilerin kamarası bulunurdu. Gemi halatlarını koyverdikten sonra eldivenleri çıkarıp buraya girer biraz ısınıp soluklanırdın. Tam yanında bulunan karanlık küçük oda ise geminin mutfağıydı. Mazotla çalışan kuzinesi çatlaktı. Burada kocaman tel bir ızgara vardı. Bu ızgaraya dizdiğimiz kilolarca çinekop veya istavrit ile hep birlikte yemek yerdik. Gemi mürettabı Efendi Kaptan, yani Süvari Kastamonulu Halil Kaptan. Güverte Lostromosu yani Reis Trabzonlu Kenan Ağabey, Usta gemiciler 4 kişiydi. Makina ise Baş Makinisti hatırlamıyorum ama yağcı ve silicileri hatırlıyorum.
Şehir Hatları vapurlarında 1980li yıllara kadar yolcular için 3 sınıfta bilet satılırdı. Lüks Kamara geminin kıç tarafında yada Pupa ksımında bulunur. Özel ahşap kapıları ve ağır deri koltukları olan bir bölümdü. Bu bölümde genelde zengin yolcular yolculuk ederdi. 1.Sınıf ise geminin yolcu alınan kısmı ile kıç kısmı arasındaki bölümde olurdu. Buradada nispeten minderli rahat koltuklar bulunur fiyatı nispeten Lüks kamaraya göre daha ucuz olurdu. Geminin en sevmediğim karanlık bölümü ise baş taraftaki 2.sınıf bölüm olurdu. Bu bölüm hem mazot kokar hem de karanlık loş ve rahatsız olurdu. Koltuklar tahtadan ve kahve rengi boyalıydı. 1987 yılında genelde bizie sabah erken saatte Kadıköy-Haydarpaşa-Karaköy hattını kitlerler saat10 gibi seferi tamamlar yatmaya Kabataş veya Ortaköy iskelesine giderdik. Bu kışın böyleydi yazları genelde ada hattına bizi bağlarlardı. Çünkü geminin makinası gerçekten çok kuvvetliydi. 1960Larda gelen devekuşları ( Ataköy- Inkılap) gelince ada seferlerine kaydırılmışlar. Gemiler dik baş dediğimiz şekilde yapılmış. Makinalar 1960lı yılarda Mazotla çalışan buhar makinesi şekline dönüştürülmüş. S/S SUVAT olmuştu. “Steam Ship”

Gemide biz çömezler her şeyi yapardık. Kumanya almak için çarşıya gitmek, halat alıp, koyvermek. Gemide palanmış yerleri raspa/boya yapmak. Kaptan köşkünde pirinç-sarı kısımları “Kavil” ile parlatmak. Ayrıca seyir esnasında dümen tutmak.Mesela Kastamonulu kaptanın “Koğürün halatları” şeklinde bağırmasını ve konuşmasını anlamazdım. Meğer “Koyverin Halatları” dermiş. Gemi yaklaşık 10 ay çalışıp çürüğe ayrıldı. Geminin makine dairesi ise karanlık, gürültülü ve çok pis bir yerdi. Geminin alt kısmında bulunan yatakhane ise kocaman farelerin bulunduğu karanlık odalardan olşurdu. Pislikten kararmış yataklar ve mazot kokan bir ortam. Alt kısımdaki karanlık odamızın olduğu yerde hiç açılmayan bir kapı vardı. Bir gün yerde bu kapının altından dışarı çıkmış olarak duran “ Nor Marmara” adında ermenice bir gazete gördüm. Gazeteyi alıp okumak için çekmek istedim fakat birden bire gazete kapanın altından geri çekildi. Sanki kapının arkasında biri yaşıyordu ama kimse bunu söylemiyordu.

Şehir Hatları Gemisindeki Gizem-1

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir