Harold Lloyd tarzı bir şapkası vardı. Onu gördüğüm her zaman aklıma siyah-beyaz Harold Lloyd filmleri geliyordu. İçinde tehlikeli sahnelerin olduğu sessiz filmler. 1920’lerin Amerikası. 1890’lardan kalma neo-klasik bir binanın 4.katında kalıyordu. Kiracıydı. Yaşı belki yetmiş vardı. Gerçek adını hiç öğrenmedim. Benim için o bir doktordu. Doktor Bey! Ben yirmi yaşındaydım. Kocaman bir burnu vardı ve küçük gözleri. İp gibi ince bir bıyığı vardı. Saçları çok seyrek ama dökülmemişti. Orta boyluydu. Yaz kış takım elbise giyerdi. Yazın hasır Harold Lloyd şapkası kışın ise Fötr şapka giyerdi. Elinde siyah bir baston olurdu genelde. Emekli olmasına rağmen özel bir klinikte part time çalışmaktaydı. Fransızca biliyordu ve tıp fakültesi bitince bir süre İsviçre ve Fransa’da doktorluk yapmıştı.
Sakin bir konuşması vardı. Akşam üstü geldiğinde bende onunla birlikte evine giderdim. Sohbet etmeye. Her zaman insanların psikolojisi ve düşünme tarzları ilgimi çekmişti. Her şeyden konulurduk. O zamanlar insanlar sanal bir dünya ile yalnız başlarına kalmazlardı. Gerçek insanlarla gerçek sohbet ederlerdi. Psikiyatri doktoruydu ve aynı binanın altındaki berber dükkanında çalışan Mustafa Ağabey’i tedavi ediyordu. Mustafa Ağabey epilepsi hastasıydı. Ona verdiği ilaçların ne olduğu sordum bir gün. Ne zaman iyileşecekti ? Sara krizi geldiğinde donup kalıyordu ve elinde makas ve ustura olabiliyordu o an. Çok tehlikeliydi. Sorumu sorduktan sonra yüzüne baktım. Önce yere bakarak düşündü ve sonra gözlerime bakıp gülümsedi dedi ki “Ozancım, bilim psikiyatrik hastalıkları karşısında çaresiz. Bu ilaçların hepsi palavra. Bu tip hastalıkların açıklaması yok! Ruh hastalığı terimi doğru. Bu ruhsal. Bir yerinden tutulamıyor.” Ben meraklı bir şekilde sordum . “Hiç mi çaresi yok !” Tekrar gülümsedi ve hazırlamakta oldu akşamcı sofrasından rakı bardağını alıp bana doğru kaldırdı ve gülümsedi ! “Dostlarınla iki kadeh tokuşturup sohbet etmek! Başka tedavi şekli yok! “ dediklerini düşündüm ve doğru buldum evet, insanların düşüncelerindeki şeyler ruhlarında bulunmakta. Ruhlarını paylaşmak ve değiş tokuş yapmak en güzeli! Hayatı insanlarla birlikte yaşamak en güzeli! Vakit geç olduğu için hemen aşağıya indim.
Giriş katındaki berber dükkanının sahibi aynı zamanda binanın sahibiydi. Berberikten bu kocaman binayı satın almıştı. Dükkan Kasımpaşa semtindeydi ve Astsubay orduevinin karşısındaydı. Aynı dükkanda çalışan aynı zamanda orada yaşayan biri vardı. 1960’ların eski “Ses” ve “Hayat” mecmualarını saklayan Bahattin Ağabey . Kalacak yeri yoktu. Berber dükkanın arkasındaki çek-yat onun yatağıydı. Aslen Abaza veya Çerkesti. Berberlikten kazandığı paraları kahvede kumar oynayarak kaybediyordu. Sonra ne oldu bilemiyorum. Bina yıkıldı. Yanındaki binayıda alıp birlikte yıktılar. Yerine dümdüz bir bina yaptılar. Modern! Anılar içinden uçup gitti. Karşı taraftaki Cezayirli Gazi Hasan Paşa kışlasına kondular. O da yıkıldı. Onun üstünden kışlanın ortasındaki 1700lerden kalma caminin üstüne kondu anılar.
Ha unutmadan bir de o anılar Kasımpaşa semtinde yaşamış insanların kalbine ve ruhuna kondu!