Hayır, Rahmetli Cem Karacanın söylediği o eşsiz şarkıdan bahsetmeyeceğim bugün. İnsanı 1960ların sonuna doğru götüren ve derinden etkileyen o şarkının tınıları fonda çalarken zihnimin duvarlarına asılı duran o resimden bahsedeceğim.Hepimizin böyle anı foroğrafları yokmudur zihninde ve kalbinde?Herkesin yaşadığı bazı olaylar, yaşadığı duygusal öneme ve o an içinde bulundupu psikolojiye bağlı olarak zihnindeki duvara asılır.Alt alta üst üste. Bu resimler bazen duyduğunuz bir şarkı ile bazen yaşadığınız bir olayla bazende bulduğunuz eski bir resimle bulunduğu tozlu anı duvarından size gözükür.Size çeşitli şeyler yaptırır bu duygusal yoğunluk.Ya eliniz bir sigaraya bir kadehe uzanır yada gözlerinizden bir kaç damla süzülür ya da benim gibie eliniz kalem kağıda uzanır o duygusal yoğunlukta bir şeyler yazıp üretmek isterseniz.
“Bir gün belki hayattan geçmişteki günlerden bir teselli ararsın bak o zaman resmime,gör akan o yaşları”
Zihnimdeki resimde 7 yaşındayım 1979 yılının soğuk bir kış günü Tozkoparan-Sosyal Meskenlerde bulunan 45m2lik kiralık dairemizin hava kapalı olduğu için içerisi karanlık.Yağmurlu bir gün.Karamsar bir hava var içerde.Ben ve amcam Evin içine doğru açılan sokak kapısının hemen önünde dedemin yaptığı turuncu renkli formika kaplı kütüphaneli çekyatın üzerine oturmuş aslında amcam üzerine oturmuş elinde bir sigara var ve duygulu bir şekilde öen arkaya doğru sallanıyor bende yatağın üzerine çıkmış Yan komşumuzun Almanyanda yaşayan kızının getirdiği ve bizim çok beğenip satın aldığımız Philips marka kaset çaları inceleyiyorum.Üzerinde anlamadığım şeyler yazıyor ilkokula yeni başlamışım herşeyi okumak istiyorum “Teybin” üzerinde EIN-AUF gibi sonradan anlayacağım almanca yazılar var.Şarkı çalıyor ben peki bir şey anlamıyorum ama Amcam gözleri kapalı sigarasından çok efkarlı derin bir nefes çekiyor .
“Bir resmin kalmış bende tam ortadan yırtılmış hani siyah kazaklı biliyorsun değil mi?Gözlerimden süzülen bir kaç damla anıda senin sıcaklığın var anlıyorsun değil mi?”
Amcam o zamanlar 20 li yaşlarının başında askerden yeni gelmiş daha bir işi yok mesleğe olan kaporta ustalığını yapmıyor ve bizim evimizde kalıyor.Neden hüzünlü bilemiyorum tabii ama kasetteki şarkı plaktan kayıt yapıldığı için ve kasetin uzunluğu yetmediği için şarkının bir bölümü yarım kalıyor zihnimdeki fotoğrafta.
“Hava ayazmı ayaz ellerim ceplerimde bir türkü tutturmuşum duyuyorsun değil mi Çalacak bir kapım yok mutluluğa hasr….”
Uzun yıllar sonra 1995 yılının yne soğuk bir kış günü Kadıköydeki Bit pazarındaki bir dükkanda muhafazası yırtık pırtık bir plak buldum.“Yeni Bir gün”adlı albümü ellerimin arasına aldım benim için çok önemli olan bu albüme okşadım ve kapağı açıp şarkı listesine baktım evet orjinal plak elimdeydi ve listedeki şarkılardan biri de amcamla yıllar önce dinlediğimiz yarım kalmış olan o şarkıydı “ANLIYORSUN DEĞİL Mİ?”Plağı eve getirip kaç sefer dinledim hatırlamıyorum ama zihnimdeki resme hemen oracıkta dahil olmuştu o an..
Yine 1978 yılında ki eve dönecek olursak o küçük kasvetli daire ile ilgi daha çok anı fotğrafı var zihminde ama ben size bu eve ilgili başka şeyler anlatmak istiyorum.Evin bulunduğu Sosyal Meskenler 1960 lı yıllarda planlanmış ve 1960lı yılların sonunda bitirilip sahiplerine dağıtılmış büyük bir dar gelirli toplu konut projesi.Ataköy veya Levent teki projler gibi varlıklı değil düşük gelirli için tasarlanmış şehrin o zamana göre dağ başı sayılan cevizliklerin bulunduğu tepelik bir bölümüne MERTER-HAZNEDAR arasında boş alana yapılmış.
5 katlı her katında 12 daire bulunan ortasında üstü açık biir avlu olan ve merdivenleri ve dairelerinin önü açık olan yani sokak kapınızı açtığınızda diğer kanattaki insanlar sizi görebiliyor ve gökyüzüne bakabiliyorsunuz.Aynı yarı açık cezaevi gibi ortasın boş olan binada tüm sesler, kokular birbirine karışır ve herkes biribirini bilir tanırdı.Yazın kapıların çoğu açık olur herkes biribinin evine rahaatlıklar girip çıkardı.Kapının önünde bir tül olur açık olan kapıyı vurup içeri doğru girebilirdin.Avlda çocuklaar top oynar yada topluca halı yıkanırdı.Dairelerin iki odası vardı ve bir banyo tuvalet ve bir mutfak tezgahı.Mutfak diye bir bölüm yoktu ve bu yüzden bütün yemek kokuları karışırr tüm bloğu kaplardı.Üstlerindekki boya rengine göre hep bloğun bir ismi vardı.Pembe Blok,Gri Blok,Sarı Blok vs.Aslında blokların resmi isimleri vardı.Tam komunist dönem evleri gibi A17, B21, C16 vs gibi.
1995 yılında Gittiğim ilk eski sovyet kenti olan BAKÜ de uçkta tanştığım bir arkadaşımın evine gidince binanın giriş kapısında şaşkınlıkla bakınıp elimdeki valizle kalakalmıştım.Çünkü bizim blokların aynı ve tıpkısı “bilmem kaçıncı Mikro Rayon” adıyla karşımdaydı.Baküde bu uydu kentlere 1.ci 2.ci vs gibi isimler verilmişti ve Bizim Bayındırlık ve İskan bakanlığı bu projenin tıpkısını kopyalayıp İstanbula uygulamıştı.Evin içine girdiğimde tanıdık kokular ve yüzler vardı.Uçakla 3 saat doğuya doğru gitmiştim ama ne dil değişmiş nede ev tipi farklılaşmıştı .
Fonda çalan Cem Karaca şarkısı devam eder ;
Ve işte arda kalan
Bir avuç anı şimdi
Koyup da bir başına
Bırakıp gittin beni