Bir kaç gündür farkında olmak ve meditasyon hakkında bahsediyorum. Bugün de bunun bir parçası olan “Nefes Almak” ve bu nefese kendini odaklanmaktan bahsedeceğim. Zihnimizi nefesimize odaklama ve gelen düşünceleri olduğu gibi bırakmak. Mesela Nefes alıp verirken aklımıza bir plan geldi. Akşama kimleri davet edeceğinizi düşünmek veya işinizi ileride kaybedeceğinizi düşünüp yeni iş araştırması yapmayı düşünmek gibi. Gelen bu düşünceleri bırakıp kendini yargılamadan tekrar anımıza dönmek bizi rahatlatıyor.
Peki sürekli geçmişe dönüp bir daha o günleri yaşayamayacak olmanın alışkanlığı? Bu alışkanlığın verdiği melankoli dolu o tat? Bu tat ile bir nevi uyuşmak? İnternet üzerinde o kadar çok sosyal medya grubu var ki eski fotoğrafları konu alan. O kadar çok web sitesi ve blog var ki eski zamanları konu alan. Bu konuda araştırma yapınca bir çok eski zaman ya da “Retro” sitesine ulaşabilirsiniz. 48 yaşında biri olarak bir miktar o “Retro” dönemi içinde yaşadım. Soba ile ısıtılan evler, Canlı Tavuk Dükkanları, Troleybüslü toplu taşıma, Elle kapatılıp açılan minibüs dolmuşları. Duş Kabini ve her gün sıcak suyu olmayan evler. Tek kanallı Televizyonlar. Büyük Dev Müzik kasetleri, VHS ve Beta Video Kasetleri. Vatkalı Giyecekler, İspanyol Paça pantolonlar gibi.
1980 yılında Kasımpaşa semtinde bir giyim mağazası açınca babam hayatımız renklendi diyebilirim. O zaman oyun oynadığımız şeyler belliydi. Gazoz kapağı toplamak, Kibrit kutusu kapağı toplamak. Plastik top bulursak onunla oynamak. Çok pahalı olduğu için her zaman alamazdık. Evin ansiklopedi bulunan salonuna kapanıp ansiklopedi okumak benim için bir oyundu. Şehirlerin ilçe nüfuslarını ezberleyip onları kendi kedime okumak gibi. Fatih İlçesi o zaman 500 bin nüfuslu en kalabalık ilçeydi. İstanbul’da 1970’lere kadar herkes Fatih ilçesinde yaşardı diyebiliriz. Sonra bozulma başladı. Laleli ve Beyazıt’ta oteller dolmaya başladı. Aksaray önce yedek parça dükkanları ile dolmaya başladı sonra Arap, Yugoslav, Doğu Bloku ülkelerinden gelenlerin yaşadığı yerler olmaya başladı ve insanlar göçmeye başladı. Önce Ahşap evler iki katlı kargir evlere dönüştü sonra da 5 katlı apartmanlara. Menderes zamanı atom bombası atılmış gibi yok edilip kocaman bulvarlar için bütün binaları yıkılıp dümdüz edilen şehir kişiliğini kaybedip sadece para kazanma odaklı bir yerleşim yerine döndü. Çukur pazar ve esnaflar kayboldu.Saydam pasajı yok oldu.
Şu an elimizdeki değerlerin kıymetini bilerek bu yok olmayı durdurabiliriz. Ümitle ve Sevgi ile.