Resmi olarak karantina altında olduğumuz fakat pratikte mutlu mesut hayatımıza devam ettiğimiz şirin, minnoş ülkemizde hayat devam ediyor. Dün yazdığım yazıda “Şehrin beton değmemiş yeşil alanları” cümleme sevdiğim dostlardan biri bir soru ile eşlik etti. Bugün Atina’da beton değmemiş bazı yeşil bölgelerden biraz bahsedeceğim. Öncelikle “Akademia Platon” parkı bu bölgelerden biri. Atina Merkez İstasyonu “Stathmos Larisis” ( Diğer ismiyle Larissa İstasyonu) yakınlarında bir park. Kolonos semtinin akciğerlerinden biri. Bu arada “neden bu istasyonun ismi Larissa isimli bir şehrin ismiyle aynı? “İstanbul şehrinde “Konya İstasyonu” isimli bir yer olması gibi bir şey?” diyen olursa araştırmamı yaptım.
1912 yılında kadar Osmanlı Sınırı Larissa şehrinden sonra başlıyordu. Yani Larissa bir simgeydi. Son Kale. Yapılan şehirler arası demir yolu sınıra kadar gidiyordu. O yüzden Larissa istasyonu ismi verildi ve öylede kaldı o isim. Diğer bir park İppiu Parkı. Yine bizim Kolonos semtinde bulunan bu park İppiou Sütunu isimli tarihi bir eseri bünyesinde bulunduruyor. Eskiden bizim buraları semtin mesire yerlerinden biri. Gelip buralara piknik yapıyorlar insanlar. Diğer bir park ise Kpseli semtine bitişik Athena Parthenon heykelinin kopyasının bulunduğu dev park.
Bu heykelin hikayesine gelecek olursak Athena Parthenos (Antik Yunanca:Ἀθηνᾶ Παρθένος ; “Bakire Athena”) Phidias tarafından altın ve fildişinden yapılan Tanrıça Athena’nın kayıp heykeli. Kaybolmadan önce Atina Parthenon’da bulunmaktaydı. Antik ve modern birçok esere esin kaynağı olmuştur. Atina’nın en tanınmış simgesidir. Diğer bir yeşil alan “Strefi Tepesi” yani “Lofos Strefi” isimli parktır. Günümüzde çok bakımsız olmasına rağmen Likavitos Tepesi ve Atina şehir manzaralarının en güzel izlendiği yerlerden biridir. Şehrin göbeğindeki en büyük yeşil vaha tabii ki “Εθνικός Κήπος; Etnikos Kipos”, “Milli Bahçe”dir. Bahçe Eski Krallık sarayının bahçesidir. İçinde bir hayvanat bahçesi vardır. Görülmeye değerdir. 30 Eylül 1920 yılında Yunan Kralı Aleksandros bir maymun tarafından ısırılmış ve 3 hafta sonra vefat etmiştir. Diğer bir yeşil vaha ise “Metz” semtindeki Birinci Mezarlıktır. Kesinlikle gezilmesi ve görülmesi gereken eşsiz sanat eseri mezar taşları ve muazzam yeşil ağacın bulunduğu bir alandır.
Bu günlük bu kadar ot ve yeşillikten bahsettik yeter sanırım. Bir yerde yaşamdan ne orası hakkında ne de oranın insanları hakkında gerçek bir bilgiye sahip olmuyor insan. O yüzden bir bölge ve insanları hakkında size anlatılan hiç bir şeye inanmayın. Çünkü herkes kendi bakış açısına göre görüp yorumluyor yaşadıklarını. Siz kendiniz bizzat gidip görün ve yaşayın. Benim bakış açıma göre Yunan insanın art niyet katsayısı düşük. Kendi dünyaları daha masalsı ve daha verici. Paylaşımcı. Belki sadece bir askeri darbe gördüler ve kapitalizmin iştahını kabartacak bir nüfusları olmadığı için bu sömürüden daha az zarar gördüler. Karantina günleri devam ettikçe bu analizleri çoğaltmak mümkün tabii ki. Yazımı Bir Orhan Veli Şiiri ile bitiriyorum.
Dedikodu
Kim söylemiş beni
Süheyla’ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni’yi öptüğümü,
Yüksek kaldırımda, güpe gündüz?
Melahat’i almışım da sonra
Alemdara gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galataya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o, Mualla’yı sandala atıp,
Ruhumda hicranını söyletme hikayesi?