İsmim Eleni. Çocukluğumda sadece tek bir tren vardı. Akropolisin altından hani şu binlerce yıl önce kurulan medeniyetin beşiğinden geçer sonra sabun,zeytin yağı fabrikalarını selamlayıp Pire’de son bulurdu. Biz ona “Elektriko” yani elektrikli deriz. Bu akşam eski mahallemdeki 85 yıllık bir tavernada şarkı evleneceğim. Çok heyecanlıyım. Yaşım 46 oldu. Aslında iki okul bitirdim. Birisi İngilizce anaokulu öğretmenliği sonra eczane kalfalığı okulu. İki işte benim işim değil. Öğretmenlik hiç harcım değil. Sabrım yok. Eczane ise sadece para için dayandığım bir iş. Başka çarem yok! Çocukluğumda yaşadığımız yokluğu her akşam hatırlıyorum.
Yatınca uykularıma giriyor her zaman. Babam çok iyi bir insandı ama hayata asılmazdı. İşsiz olduğu zamanlar annem çalışır eve ekmek getirirdi. İki kız kardeşiz. Ablam benden 6 yaş büyük. İsmi Georgia ama giz ona kısaca “Gogo” deriz ya da “Gogula”. Saçlarını hep kısacık kestirir aynı bir erkek gibi. 20 yaşında bir diş doktoruna aşık olup 200km ötedeki Lamia kentine taşındı. Orada hayatını kurdu. Hiç çalışmadı. 2 erkek çocuğu doğurdu ve onalrı büyüttü. Birisi eczacı oldu diğer ise liseyi bitirdi. Gogo kısa boylu ve yuvarlak yüzlüdür. Ben ise uzun yüzlüyüm. Kocaman gözlerim var. Sülün gibiyim.
Annem ise 15 yaşında hem öksüz hem yetim kalmış. Sonra diğer kardeşleri ile birlikte hayatının her gününü ayakta kalmak için harcamış. İş bulmak için köylerinden büyük şehir Atina’ya gelip yerleşmişler. Şehrin biraz dışında Egaleo semtinde bir kulübe bulmuşlar. Bir evin müştemilatı. Burada İstanbullu bir Rum aileye yarım etmişler. Evin caddeye bakan kısmı taverna mış. İç kısmı ise hem bizim hem de Haydaridis ailesinin evi. Biz o bahçede büyüdük işte. Annem beni 55 yaşında doğurmuş. Ablamı ise 49 yaşındayken dünyaya getirmiş. 30 yaşında evlenmiş ama hiç çocukları olmamış. Sonra aradan 19 yıl geçmiş ve Ablam dünya’ya gelmiş. Annem babam çalışmadığı zamanlarda temizlikçilik yaparak, tavernalarda tuvaletçilik yaparak evimizin geçimini sağlardı. Apartmanların yerlerini silerken ona yardım ederdim. Bazen evde her gün patates pişerdi. O yoksulluk yıllarında öğrendiğim tek şey vardı. Ne olursa olsun hayatta kalmak. Sevgi boş bir şey benim için diye düşünüyordum.
Bir kez evlendim 10 yıl evli kaldım ama bu on yılda topu topu 1 yıl kocam eve geldi. Çünkü bir subaydı ve görevi gereği hep değişik şehirleri dolaştı. Hiçbir zaman bir erkek şefkati ve ilgisi görmedim. Sonunda fiili olarak yaşadığımız yalnızlık hukuki olarak da onaylandı ve boşandık. Ne zaman hayatımda yeni bir yol seçsem kendime hep gözlerimi açık tuttum. Tekrar kazıklanmama için. Ama gözlerime gerilen o ağ benim hep tekrar düşmeme yol açtı. Korkularımla bezenmiş ruhum hep ürkekti. Hep zayıftı. Tek başıma bir erkek gibi yaşadım her zaman. Kolayı seçmedim. Gözlerime perde çeken hayatın kendisi aynı zamanda bir örümcek ağı gibi sardı ruhumu.
O yüzden ne bulduysam biriktirdim. Hiç bir şeyi atamadım evimden. Her gittiğim ülkeden, kaldığım otelden ne bulduysam getirdim. Ücretsiz bez terlik, hediye sıvı sabun, ayakkabı boyası vs.
İlaç firmalarının verdiği tüm eşantiyon ürünleri topladım. Sakladım.
Ne zaman düştüysem yine kalktım ayağa ve hiç durmadan savaştım. Kalbim katılaştıkça katılaştı. Karşı kıyıda bir erkek korkularımı son verdi. Başlangıçta çok cesurdu beni sahiplendi ama sonra yan çizmeye başladı gibi. Ne kadar dürüsttü ne kadar sözünün eriydi oyda. Yuva kurmayı ve evlat sahibi olmayı istiyordu aynı benim gibi. Oysa onun bir evladı vardı. Türkiye’ye taşınmak gerekiyordu. Gözün karadır. Taşınırım dedim. Başladım yavaş yavaş oraya taşınmaya. Bir gün fikrini değiştirdi.
Tüm her şeyini İstanbul’da bırakıp buraya yanıma geldi. Önce bir iş buldu. Orada çalışmaya başladı. Sonra aradan 16 ay geçince bana evlenme teklif etti ve bir yuva kurduk. Hala korkularım devam ediyor. Acaba beni daha güzel bir kadın için terk eder mi? Çocuk sahibi olmaktan vazgeçerse ben ne yaparım? Aşkımız biter mi? Ne dersiniz? Biter mi?
ozankemalcullu.com
Bilgiye giden yol