Yaşım 92 ama hala dincim. İki kızım var.Birisi Atina’da yaşıyor. Diğeri ise Lamia şehrinde. Birkaç ay birinde, bir kaç ay diğerinde kalıyorum. Onların çamaşırı ütüsü bana aittir. Sabah 8 gibi kalkarım. Akşam on dedin mi uyurum. Tek gözüm yaşlılıktan dolayı görmemeye başladı. Kulaklarım artık duymuyor. Dudak okuyarak anlıyorum insanları. Ben 15 yaşındayken en büyük ağabeyim Lefteris bizim mahallede yapılan düğünde atılan kurşunlardan biri yüzünden bu hayattan ayrılmak zorunda kaldı. Sapsarı saçları vardı. Yemyeşil ışıl ışıl parlayan gözleri. 24 yaşındaydı. 6 kardeşin en tatlısı. Onun cansız bedenini eve getirdiklerinde babam kalp krizi geçirip bir kaç gün sonra hayatını kaybetti. Annemde üzüntüden bir kaç ay sonra bu dünyadan göçtü. Penceremize konan şu dünya tatlısı güvercin yok mu! Neydi adı canım? Hah buldum Vasilis. O kaza kurşunu ile ölen erkek kardeşim için size yanlış bilgi vermiş. Yoksa size hiç bir güvercin haber vermedi mi? Yaşlılık işte, bazen kendim bir şeyler uydurup inanıyorum. Ailemizin en büyük evladı değil en küçüğüydü Lefteris. Annem ile babam vefat ettiği için evde bulunan tüm kardeşler çalışmaya başladı. Hem de Alman işgali zamanı. Alman askerleri düşmanımızdı ama ona rağmen yemek götürüp verirdik. Bize Alman askerleri çok iyi davranırdı. Asıl korkumuz Yunan Partizanları yani komunistleriydi. Faşist Almanlara yardım edenleri yunan demeden gözlerini kırpmadan “hain “ yaftası ile öldürürlerdi. 30 yaşına geldiğimde sevgili eşim Timos ile tanışıp evlendim Kocam Timos bana çok aşıktı. Hiç beni kırmazdı. Onunla geçirdiğim yıllar en güzel yıllardı. Acı tatlı her anı birlikte paylaştık. Gün geldi patates haşladık yedik gün geldi et yedik ama hep birlikteydik. Thimosun işleri kötü gittiğinde ben yardım ettim. Apartmanlarda temizliğe bile gittim. İki kız evlat büyüttük birlikte.
Onu sıcak bir yaz günü kaybettik. Göğe yükseldi. Geceleri gelip beni hala ziyaret ediyor. Kaybedeli 5 yıl oldu ben hala yasımı tutuyorum. Siyahtan başka renk giyinmiyorum. Eşini kaybeden bir kadının en büyü hakkıdır bu. Kızlarım sağ olsun bana bakıyorlar. Şu 92 yıllık ömrümde en rahat en güvende yaşadığımız zaman 1967-1974 yıllarında iktidar olan Albaylar Cuntası zamanıydı. Yorgo Papadopulos zamanı hırsızlık, pahalılık,yolsuzluk diye bir şey yoktu. Evlerimizin kapılarını açık bırakıp çıkıp giderdik. Şimdi ise kapı kilitlemeden,balkon pencere panjurlarını kapamadan evden çıkmak ne mümkün? Adına demokrasi ve özgürlük koydukları şu dönemde ise yolsuzluk, hırsızlık, kapkaçın önüne geçilmiyor. Şu an polisin gevşekliği yüzünden herkes isteği kanunsuzluğu yapabiliyor.
Ah Timos, hayatta olsaydın da yanımda dursaydın! Sana yemekler yapsaydım. Birlikte yazlık evimize gitseydik. Hiç unutmuyorum. 1965 yılı falandı. Atladık onun opel kadet arabasına Peramaya gittik. Oradan çıkarma gemisinden bozma bir tekneyle Salamina adasına geçtik. Oradan Eadyoya götürdü beni. Ormanlık bir yamaca götürdü beni. O zaman ne küçük kızım Olga ne de büyük kızım İpatiya hayatta değiller. Arabadan inince dar birr yolun kenarındaki arsayı gösterdi. Yemyeşil içinde çiçekelr olan bir arsa. Deniz ayağının aldın masmavi uzanıyor. Çam ormanının kokusunu tüm benliğinde hissediyorsun. Sakinlik ve dinginlik ve Thimosun güçlü kollarının arasında olmak. “Buraya evimizi yapacağız işte Mariannacığım !” dedi gülümseyerek. 1.80cm boyunda güçlü, geniş omuzlu, kocaman göbeği olan sevgili kocam bu arsaya iki kulübe yaptı.
Bildiği briketleri kullanarak 3 metreye 7 metre büyüklüğünde bir ev yaptı bize. Tuvalet ise dışarıda. Kızlar doğduktan sonra her yaz buraya geldik. Çocuklar okula başladıktan sonra okul kapanınca buraya gelir açılana kadar burada kalırdık. Thimos ise şehirdeki tuhafiye dükkanını işletirdi. Her akşam 1 saatlik yolu gelir sabahta giderdi. Çocuklar büyüyüp evlendikten sonra ise torunlar gelip bu evde kalma durumu olunca bu iki kulübenin yanına büyük tek katlı bir ev yaptık. İki odalı tuvaleti içinde. Müstakil ev gibi güzel bir evdi. 10 sene falan o güzel yazlık evinin sefasını sürdü. Bir sabah aramızdan sessizce ayrıldı.Sabahları en sevdiği şey fırından gidip Peynirli alıp onu benim yaptığım yunan kahvesi ile birlikte yemekti. Benim en sevdiğim küçük pide çeşididir bu. Bazen evde mayalı hamurla ben yapardım ona sıcak sıcak. Mahalledeki fırıncı Kosta’da harika yapar peynirliyi. Bir iki dilim domuz pastırması ve mis gibi gravyer peyniri ile. Geçenlerde birinden duydum adını hatırlamıyorum. Peynirli Türkçe bir kelimeymiş ve “Peynirli” demekmiş. İçinde peynir olan yani. Biz mesela bu pidenin içine hem peynir hem de domuz pastırması koyuyoruz .Bu kelimenin Türkçe olduğunu bilmiyordum . Sokagi kelimesinin orijinal Türkçesiymiş mesela. Rezilis kelimesi de mesela Türkçeden gelmiş. Bizim sokaktaki berbere gelen Türk bir çocuk var mesela ya Türkçe ya İngilizce konuşuyor. Yunanistan’da yaşayan herkes Yunanca öğrenmeli. Mesela başlıkta Yunanca “Annem Marianna” yazıyor. Yunanca en eski dillerden biridir. Asil bir dildir!
Ah Thimos! Şimdi torunlardan biri peynirli pide getirdi. Sende olsan birlikte yesek ne güzel olurdu.