Ben Vasilis. Ömrümün son demlerini yaşadığım su günlerde biricik eşim Katerina ile Atina’nın göbeğindeki Kolonos semtinde yaşamaktayız. On beş yaşındayım ve biz güvercinler için çok uzun bir ömür demek bu. Şehrin merkezinde olup bu kadar boş alanı olan nadir semtlerden birisi burası. İki bin dört yüz yıl önce kurulmuş olan Plato’nun akademisinin sayesinde bu alan arkeoloji parkı ilan edilmiş. Bir çivi dahi çakılamıyor. İçinde kalan ağaçlar, çiçekler, kuşlar ve biz güvercinler özgürce yaşıyoruz. Sevgilim Katerina ile bu parktaki bir su birikintisinde karşılaştık. Suya vuran aksine bakıp aşık oldum kendisine. Yüzüne bakma cesaretim yoktu çünkü. Öylesine güzel ve alımlıydı. Benimi beğenecek bu kadın diyordum. Ben de yakışıklıydım ama onun alımı ve çalımı kimsede yoktu. O da benim çevremde dolaşıp gugukluyordu gerçi ama ben de ona vurulmuştum.

Mahallede her gün ziyaret ettiğim meşe ağacında birlikte dertleştiğim Hayguhi Abla sağ olsun bana çok destek oldu. Aşkıma sahip çıkmam ve peşinden gitmem için beni destekledi. Onun sözünü dinledim ve bırakmadım Katerinayı. Tabii ki o da beni. Şehrin en büyük otogarı Kifissos caddesindeki KTEL’e gidip orada yemliyorduk. Atina dünyada güvercinlere en iyi davranan yerlerden biridir. Bizim için en büyük tehlike insanlar değildir burada. Atmaca ve Baykuş gibi kuş türleri hastalıktan sonra en büyük düşmanımızdır. Burada insanlar bizlere çok cömert davranır. Bayat ekmekleri her sabah ıslatıp bize verirler.

Karnımız acıktığında azıcık mahallede dolaşmamız yeterlidir. Biz güvercinler burada çok güvende olduğumuz için fazla uçmayız. En kalabalık otobüs duraklarında bile insanların ayaklarının arasında dolaşırız. Bize hiç bir şey yapmazlar. Aslında diğer bir tehlikede araçlardır. Çok rahat olduğumuz için bazen cadde ve sokaklarda yürürken araçlar bizi ezerler. O yüzden nasıl günümüz insanlar konuşmayı sohbeti unutup yolda yürürken bile cep telefonu kullanıyorlar ve hayatlarını tehlikeye atıyorlarsa biz de uçmayı unutup yolda yürüyoruz.

Atina insanların huzur içinde yaşadığı bir şehir ama biz güvercinler insanlardan daha huzurluyuz. Her sabah işe gitmek derdinde değiliz. Yiyeceklerimiz bedava geliyor. Yiyecek bulmak için bazen bir kaç saat uçabiliriz. Mesela Peristeri (Güvercin) adında bir semt var. Oraya gidip parkta kesin yiyecek bir şey bulurduk. Katerina ile tanıştıktan sonra meyve verme mevsimi gelince çoğalıp büyümeye başladık. Bir sürü yavrumuz oldu ve bu dünyaya küçük sevgiler getirdik. Bu sevgiler büyüdü. Sevgi nedir? Nasıl büyür? Yaşama sevinci ve ümitle tabii ki. Bazen hayatın ağına takılıp uçamasan bile tekrar uçacağına inanıp kanat çırpmaya devam etmek. Dünya’nın ihtiyacı olan güzelliği ona tekrar geri vermek. Ondan beslenip ona tekrar geri dönmek.

Bizler yerde yemlerimizi yerken insanları da gözleriz. Otobüs durağında bekleyen kalabalıkların yüzlerine bakarız. Sevgilisinden ayrılanı, işini kaybedeni, çocuğu doğanı hepsini şıp diye anlarız.
İnsanların büyük bir kısmı hayatları takılınan bir ağ olarak görürler ve derin azap sanırlar. Aslında en büyük fırsat zor anlarda devam edeceğine inanıp yeni şeyler katmaktır kendine.

İnsanların hepsinin gözlerinde derin denizler vardır. Bu deniz bir birlerini sevdiklerinde derinleşir oksijen dolar. Yaşam olur. Nice balıklara, canlılara yuva olur. Korkular ılık meltemlere dönüşür sevilen ve sevenlerin gönlünde. Sevginin en güzel ifadesi yeni meyveler vermektir. Kendinden vazgeçmektir. Kendini karşı tarafa katmaktır. Biz güvercinlerde aynıyızdır. Sevgilimizi bir sevdik mi hiç yanından ayrılmayız.

Atina benim canım burada doğdum ve burada öleceğim. Cetvelle çizilmiş düzgün sokakları, sokaklara fırlatılan Kulurisi (Simit) Yaz sıcaklarında ki sakinliği, insanların güler yüzü ve bağırarak konuşması. İnsanların sıcaklığı ve içtenliği bir başka önemli nokta. Şimdi karnım bayağı acıktı. Uçmayı öğrendiğim ilk günlerden beri balkonuna uçup konduğum bir ev var. Balkonun büyük mermer tırabzanlarına her gün ben ve eşim Katerina için mısır ve ekmek kırığı koyan Marianna Teyze. 92 yaşında kendisi. İtalyan ve Alman işgalini görmüş kendisi. En küçük erkek kardeşlerinin
bir düğün magandası tarafından kazayla vurulduğunu görmüş. Marianna’nın annesi babası oğullarının öldüğünü duyduklarında bu balkonda fenalaşıp kalp krizinden ölmüşler. Marianna ve 4 kardeşi yapayalnız kalmış. Tek başlarına çalışıp hayatta kalma savaşı vermişler. Şimdi Balkona kondum ve Marianna beni balkon camını açmadan içeriden izliyor. Gülümsüyor bana. Şimdi eşim Katerina geldi. Hmmmm mısır taneleri çok lezzetli.

Güvercin Vasilis

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir