Atina şehrinde ürettiğimiz pastırma ve sucukları seven insanlar var çok şükür. Bizim ürettiğimiz ürünleri beğenen insanların olması inanın beni çok mutlu ediyor. 1922 yılında kurulmuş bir firmanın en son kuşak sahiplerinden biriyim. Adım Levon. Birinci dünya savaşının çıktığı yıllarda oluşan huzursuzluktan dolayı dedem asırlardır yaşadığımız toprakları terk etmenin daha uygun olduğu görüp Kayseri’den önce İstanbul’a geliyorlar. Burada bir kaç yıl kalıp sonra huzursuzluğun devam ettiğini görüp ülkeyi terk etmeye kara veriyorlar. Önce güneye İzmir’e inip oradan Çeşme üzerinden Sakız adasına geçiyorlar. Sakız adasında bir süre daha kalıp gemiyle önce Atina’da daha çok Ermenilerin yerleştirildiği eski adı Kokkinia yeni adı Nikaia bölgesine geliyorlar. O zaman bu bölge küçük barakaların bulunduğu göçmenlerin yokluklarla yaşadığı bir göçmen kampı gibi. Şehrin epey dışında uçsuz bucaksız bir alan. Sonra dedem Levon amcan Hayk ile atalarından gördükleri geleneksel pastırma imalatına girmek istiyorlar. Daha merkezi olan Pire şehrine gidip orada bildikleri tek şey olan pastırma sucuk imalatına giriyorlar.
Burada size önemli bir sır vermeden edemeyeceğiz. Türkiye’de ve Yunanistan’da bilinen bir yanlış var. Biz Ermenilerin bu işi Anadolu’da Kayseri’de ilk başlatan olduğumuz sanılır. Aksine Kapadokya “Kayseri” çevresindeki biz Ermeniler bu işi önce Rumlardan öğrendik. Aslında bu şarküteri işi onlarındır. Eti bu şekilde tuzlamak ve çemen ile kurutmak onların işidir. Büyükbaş hayvanları beslemek ve onlardan bu güzel ürünü çıkarmak dediğim gibi asırlar öncesi Rumlar tarafından yapılıyordu. Sonrada biz Ermeniler bu işi öğrenmiş ve el atmıştır. Mesela Kayseri M.S 300’lü yıllarda bir Hristiyanlık merkezi. Aslında ermeni değil bir İranlı olan Aziz Kirkor Kayseri’de Hristiyanlık eğitimi alıp bu dini Ermenistan’a götürüp orada yayılmasına ve kabul edilmesine yol açmıştır.
Dedeme gelirsek yavaş yavaş bu küçük imalathane büyüyüp sonra Yunanistanın en önemli Pastırma firması olmuştur. Bu geldiğimiz yeni topraklarda huzur içinde yaşadık ve hala yaşamaktayız. Bilindiği gibi çalışana her yerde ekmek var. Osmanlı’nın o huzursuz yıllarında ülkeden ayrılan yüz binlerce insan olmuştur. Biz Ermenilerden de ayrılanlar arasında yakın olduğu için bir kısmımız Yunanistan’a gelip burada hayat bulmuşuzdur. Dinimiz aynı olduğu için bir sıkıntı çekmedik ve çok güzel bir şekilde hiç bir baskı görmeden dinimizi yaşamaya devam ettik. Hatta geleneksel Konik şekilde kubbeli güzel bir kilisemiz Atina’da mevcuttur.
Zamanla Atina’nın merkezinde bir dükkan açarak bizi sevenlere hizmet etmeye devam ettik. Bulunduğumuz cadde tüm baharatçı, şarküteri ve et-balık pazarının merkezi. Beyoğlu balık pazarının büyüğünü düşünün aynı orası gibi. Her gün binlerce insanın akın ettiği bir yer. Yazın turistlerin bol geldiği bir yer. Büyük dedemi çok az görüp yaşadım. Onların evde konuştuğu Türkçe bizim de kulaklarımızda yer etti. Asıl yurdu Anadolu olan bir çok milletin torunları hala bu dili anlamak ve konuşmaktadır.
Bu konuda size ilginç bir anımı anlatmak isterim. Suriye iç savaşı öncesi 2010 yılında Halep şehrine ağabeyimle gitmiştik. Şehir merkezinde bir otelde bir oda ayarlamıştık. Uzun süredir İnternet vasıtası ile tanıştığım Hasan adında Suriyeli bir dost bize çok yardımcı olmuştu. Bir akşam bizi evine davet etti ve bizde saat 20:00 gibi aşağıya inip otelin altındaki Kafe’nin önüne çıkarılmış masa da kahve içerek Hasanı beklemeye başlamıştık. Saat 22:00 oldu hala Hasan yok. Arıyorum cep telefonu çekmiyor. O sırada çok güzel lüks bir kahvenin tam önüne park etti. İçinden 4 kişi araçtan inip kendi aralarında Arapça konuşarak Cafeye girdiler. Hemen içerideki masalardan birine oturup iskambil oynamaya başladı. Heyecanlı bir şekilde kağıtlarını oynarken Arapça’dan başka bir dil kulağıma çalınmaya başladı. Bu anadilimiz Hayerenden başkası değildi! (Ermeni dilinde “ Hayeren” Ermenice” demektir.) O sırada tam önümüzdeki arabaya yaslananlar oluyor ve arabanın alarmı çalmaya başlayınca bu ermeni kardeşlerden biri anahtarlığında ki uzaktan kumanda ile alarmı susturuyor. Biraz sonra aracın alarm takılı olduğunu bilmeyen başka biri geliyor bu sefer alarm yine çalıyor tekrar Hay (Ermenice “ermeni” demektir) kardeşim alarmı susturuyor.Bu olay beşinci sefer olunca kendisini tutamadı Bu sefer Türkçe içeriden dışarıya bağırarak “Lan dingil ! Çekilip gider misin? Bir rahat bırakmadınız rahatça oyunumuzu oynayalım!” dedi. Ben de hayerence ona seslenip nereli olduğunu adını soyadını sordum. Ataları 1922 yılında Gaziantep’ten Halep şehrine yerleşmiş. İsmi Sezarmış. Numaralarımızı birbirimize verdik sonraki yıllarda ne zaman Atina’ya gelirse beni ziyaret aldı. Pastırma almadan gitmedi. Kısmet işte! Nereden nereye!