1977 senesini çok iyi hatırlıyorum. 5 yaşındaydım. 1 Mayıs olaylarından sonraydı sanırım. Kasımpaşa semti bir derenin açtığı vadi üzerine kurulmuştur. Yağmur yağdığı zaman yukarıda bulunan yerlerden akan yağmur yokuşlara dönmüş sokaklardan vadinin tabanında bulunan Dolapdere ismindeki üstü cadde ile kapatılmış lağım kanalına dökülüyordu. Kış ve Sonbaharın gelmesini o yüzden hiç istemezdik. Ayrıca yukarılarda bulunan zengin semtlerinin lağımları bu dereye kanallar vasıtasıyla dökülüyordu. İşte yağmur yağdığı zaman caddenin altındaki kanal taşıyor ve etrafında bulunan binaların bodrum katlarını lağım suyu basıyordu. 1990’lı yıllara kaar bu rezillik sürüp gitti. Bu caddenin ismi caddenin sonunda yine deniz
doldurularak üstüne kazıklar çakılarak yapılan Bahriye Nezareti binası vardı.O yüzden caddenin ismi “Bahriye Caddesi” olarak biliniyordu. Bu caddenin üstündeki Güzelce Kasımpaşa caminin caddeye bakan kısmında cadde üzerinde günlük işçi olarak kiralayabileceğiniz insanlar vardı. Yevmiye üzerine çalışan bu insanlar yağmur yağıp dere taşınca bir yerlerden buldukları örgü küfeler ile insan taşıyorlardı. Eskiden bu küfeleri sarhoş olmuş insanları içinde kullandıklarını biliyorum. “Küfelik” olma deyimi işte buradan gelmişti.

Parası olanlar bu küfelere binip suyun basmadığı kuru yerlere gidebiliyorlardı.Caddenin kenarında dükkanı olan bizler ise basan suyun dükkandaki eşyaları mahvetmemesi için hummalı bir panik içinde dükkanın yüksek katlarına eşyaları kaçırıyorduk. Babamın çalıştığı erkek giyim mağazasının bodrum katı Ayakkabı deposuydu. Islanan ayakkabılardan bir daha hayır gelmezdi. O zaman japon kösele (plastik taban) ve hakiki kösele ( sert deri) ayakkabılar vardı. Daha bu presle basılmış lastik tabanlar henüz çıkmıştı ve çok pahalıydı.

Üst katlarda bulunan reyonlarda aynı zamanda giyim kabinleri bulurdu. Selden kaçırdığımız eşyaları muntazam olarak dizdikten sonra yer kalmayınca kabinlerin içine doldurmaya başlamıştık. O yıllarda cinsellik aleni olarak yazılı basında kullanılırdı. Ayrıca Almanya’dan getirilen erkek dergilerinin sayfaları erkek giyim mağazalarının kabinlerine duvar kağıdı gibi yapıştırılırdı. Bu çok normaldi. Bu resimleri o yaşta görmek tabii ki insanın aklını karıştırıyor. Belimizin altında tüylü bir şeylerin olacağını çocuk o yaşta akıl erdiremiyor.

Yazın ise diğer bir başka kötü şey oluyordu. Açık lağım çukuru olan Haliç fena halde kokuyordu. Sıcak güneş ışınları denizi ısıttıkça koku daha da artıyor yaz mevsimi dayanılmaz bir hal alıyordu. Semtin en engebeli yerinin eteğinin ucu Bayram Yeriydi. Bayram olduğu zamanlar orası küçük bir lunaparka dönüyordu. Diğer zamanlar ise toprak saha. Semtin sokakları ise çeşitli Anadolu kasabalarının İstanbul’da bulunan aynası gibiydi. Bingöl Kiği ilçesinden olanlar Büyük Caminin yanındaki sokaklarda yaşıyordu. Kürt Böreğini bulan kişinin dükkanı bu sokaktaydı. Sabah oraya gidip iki parça bol pudra şekerli Kürt böreği yemek en sevdiğim şeylerden biriydi. 1980 darbesinden sonra Kürt diyemediğimiz için “Sade” börek olmuştu ismi. Bu şekerli böreğin yanında Ayran içmek en sevdiğim şeydi. Semtin ciğercileri Arnavutlardı. Ayrıca yeşillik satanlar ve muhallebicilerde arnavut olurdu. Ayrıca semtte Bulgar Sütçüler vardır. Eskiden Otlak olan Okmeydanı çevresindeki mandralarından getirdikleri süt ve kaymağı satarlardı. Ayrıca eski ismi “Potamya” Yunanca “Nehir” olan Rize ilinin Güneysu ilçesinden çok insan vardı. Semtin yaşlılarına göre semtin eski ismi Aya Longa. Yani Tersane yapılmadan önceki ismi. O yıllarda 3 tane büyük Tersane’de binlerce kişi çalışırdı. Camialtı,Haliç ve Taşkızak tersaneleri. III.Selim zamanından kalma taş havuz hala çalışıyordu. Bu tersanede çalışan Sakızlı Rum işçiler için “Tatavla” semti kurulmuştur. O yıllarda semtteki eczanelerden birinin sahibi Mois Amcaydı. Oğlunun ismi Solomon. Bize doktor gibi ilaç verirdi. Hastaneye gitmek zor ve meşakkatli idi. Her şey daha samimi ve kaybedilecek çok şey yoktu.

Kasımpaşa

Yazı dolaşımı


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir