Önemli bir karar aşamasındaydım. Çok mutsuzdum. Bilincim bir dur yapma diyordu. Fakat başka bir duygu da beni itiyordu. Rahmetli babam üzüntülü olduğumu anladı ve nedenini sordu. Çok az ülke gezdiğim için üzgün olduğumu söylediğimde şaşırmış olarak yüzüme bakıp ” Senin gezdiğin yer ve ülke sayısı bizim tüm sülalenin gezdiği yerden fazladır, başka bir şey var” demişti. Çok ülke gezip mi mutlu olacaktım? Yoksa bir susup iki dinleyince mi? Bence deneyerek olgunlaşacağımı bilirken bir de sorumluluktan kaçıyordum. Gezmek benim için hem sorumluluktan kaçmak hem de sorumluluk almak demekti. Konfor alanından çıkmak, risk almak, yeni yerler görürken olmayacak şeyleri de yaşayıp rutini bozmak. Gezgin olmak demek her an beklenmedik bir şeyle karşılaşmak demek çünkü.
Hayatın tadı da burada zaten. Hep aynı şeyler insanı bir süre sonra bozuyor. 2001 yılında iş için gittiğim Rusya’da bana dönüş günü dolan vize vermişlerdi. Yani uçağı kaçırırsam Rusya’da kalacak ve vizem dolmuş olacaktı. Moskova trafiğinde son anda uçağa binmiştim. Yurtdışına ilk çıktığım yer olan Azerbaycan’da uçakta tanıştığım arkadaşın evinde kalmıştım. Mutfaktaki ocağı açık tutup evi ısıtıyorlardı. Mutfak gazından kafayı bulup bayılmıştım. Yine Bakü’de okuldan eve metro ile gelmiş. İndiğim istasyondan eve gelip arkadaşın izlediği televizyonda son dakika haberinde 10 dakika önce içinde bulunduğum istasyonda yangın çıktığını 500 kişinin yanarak öldüğünü görmüştüm.
Tunus’ta kaybolduğum sokaklarda birden karşımıza Tunus Beyi’nin anıt mezarı çıkmıştı. Ya da New York’ta hiç bilmediğim otomatik-koldan vitesli Ford Taurus ile ilk araba kullanma deneyimimi 5.caddenin akşam trafiğinde yaşamış olmak gibi. Hayat bize sürekli sürprizler yapar. O sürprizlere hep açık olmak bize hayatı yaşatır.
ozankemalcullu.com
Bilgiye giden yol