18 yaşındayken Milliyet yayınlarının bir kitap kampanyasına katıldım. Sene 1990 ve mevsim kıştı. Gazetedeki başvuru kuponunu doldurdum. Kestim. Sonra gidip postaneye Milliyet Gazetesinin Posta Çekine para gönderdim. Alındı makbuzu ile başvuru makbuzunu bir zarfa koyup postaladım. Çok uygun fiyata 100 tane kitap satın almıştım. Bir hafta sonra adresime bir koli kitap geldi. Milliyet yayınlarının bastığı bir sürü kitap. Ayrıca başka yayınevlerinin de kitapları. O kitaplar benim dünyamı öyle bir değiştirdi ve geliştirdi ki size anlatamam. bugün içlerinden bir kitabın verdiği ilhamı kullanarak bir yazıyorum mesela. “Tersine Dünya – Orhan Kemal” Samatya taraflarında bir mahallede geçiyor hikaye. Kitabın filmi çekildi. Ersin Pertandı yönetmen. Rasim Öztekin, Demet Akbağ ve Olgun Şimşek vardı kadroda. Kitapta kadınlar dünyayı yönetiyordu. Erkekler evde yemek yapıyor. Kadınlar dünyayı çekip çeviriyor ve onlar kumar oynuyor. Erkeklere asılıyor ve onları aldatıyordu. İşte bu kitaptan aklıma ya Cumhuriyet kurulmasaydı? Ne olurdu? Sorusu aklıma geldi.

29 Ekim 1923 yılında daha Cumhuriyet kurulamadan yapılanlar başlayalım.
Bir Adanalı olarak hiç unutmadığım bir konuşma var. 16 Mart 1923’te, Mustafa Kemal Adana’da esnafa yaptığı konuşmada “Memleket en sonunda yine gerçek sahiplerinin elinde karar kıldı. Ermeniler ve diğerlerinin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir” dedi. Böylece Cumhuriyet’in azınlık politikalarının çerçevesi belirlenmiş oldu.
Haziran 1923’te, Yahudi, Rum ve Ermeni memurlar işlerinden çıkartılarak yerlerine Müslümanlar alınmaya başladı. Gayrımüslim azınlıkların Anadolu’da serbestçe dolaşımları kısıtlandı. Karar öyle ani olmuştu ki, pek çok kişi kısıtlamalar yüzünden memleketine dönemedi, gittiği yerde mahsur kaldı. Bu yetmezmiş gibi Yahudilerin Filistin’e göçmelerine de engeller konuldu. Eylül 1923’te, Kilikya (Adana havalisi) ve Doğu Anadolu’dan savaş sırasında göç eden Ermenilerin geri dönüşünü yasaklayan bir kararname çıkarıldı. Aralık 1923’te, Çorlu’da yaşayan birkaç yüz kişilik Yahudi cemaatine şehri 48 saat içinde terk etmesi emredildi. Hahambaşılığın müracaatı üzerine karar ertelendi ancak benzer bir karar Çatalca için alındı ve hemen uygulandı.24 Ocak 1924 tarihli Eczacılar Hakkındaki Kanun’la eczane açma yetkisi “Türk bulunma” meselesine bağlandı. 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu uyarınca 40 kadar Fransız ve İtalyan okulu kapatıldıktan sonra sıra azınlık okullarının binalarının onarımında, genişletilmelerinde, yeni binalar yapmalarında kısıtlamalara geldi. Okul programları ve sınavlar MEB tarafından denetlenmeye başladı. 3 Nisan 1924’te, kabul edilen Avukatlık Kanunu uyarınca 960 avukat iyi ahlaklı olup olmadığı açısından değerlendirildi ve sonuçta 460 avukatın çalışma izni iptal edildi. Böylece Yahudi avukatların yüzde 57’si, Rum avukatların üçte biri işsiz kaldı. (İşsiz kalan Ermeni avukat sayısı öğrenilemedi.
Bu Cumhuriyetle bir grup insan ötekileştirilerek günah keçisi ilan edildi. Bu şekilde ülkeden uzaklaştırılıp mallarına el konuldu. Bu insanlar hala dedelerinin topraklarına geri dönemiyorlar. Dönseler de haklarını talep edemiyorlar. Çünkü Nefret söylemi hala devam ediyor. Bu el konulan mallarla bir Oligarşi yaratıldı ve bu sistem hala devam ediyor. Sömürü hala “Cumhuriyet” yalanıyla devam ediyor. Kimse fikrini açıklayamıyor. Açıklamak isteyen kovuluyor. “Beğenmiyorsanız defolun gidin” diyen bir sistem var. Kalanlar da açlık sınırında yaşıyor. Çok fazla çalışıp çok az gelirle yaşıyorlar. Fakat %10 lık bir kesim gelirin %70 ini götürerek “Cumhuriyetin” nimetlerinden faydalanıyorlar. Yalanlar söyleyerek, insanlar verilen azıcık kemikle ve azıcık ganimetle ülkede tutulmaya çalışılıyor. Sorgulamayan, düşünmeyen ve cesur olmayan o düzenin içinde kalmaya devam ediyor.

Son Söz : Gerçekten bize anlatıldığı gibi kurulan Cumhuriyet bir Cumhuriyet mi? Yoksa Oligarşinin hüküm sürdüğü gelir dağılımının bozuk olduğu bir yönetim sistemi mi?

18 yaşındayken Milliyet yayınlarının bir kitap kampanyasına katıldım. Sene 1990 ve mevsim kıştı. Gazetedeki başvuru kuponunu doldurdum. Kestim. Sonra gidip postaneye Milliyet Gazetesinin Posta Çekine para gönderdim. Alındı makbuzu ile başvuru makbuzunu bir zarfa koyup postaladım. Çok uygun fiyata 100 tane kitap satın almıştım. Bir hafta sonra adresime bir koli kitap geldi. Milliyet yayınlarının bastığı bir sürü kitap. Ayrıca başka yayınevlerinin de kitapları. O kitaplar benim dünyamı öyle bir değiştirdi ve geliştirdi ki size anlatamam. bugün içlerinden bir kitabın verdiği ilhamı kullanarak bir yazıyorum mesela. “Tersine Dünya – Orhan Kemal” Samatya taraflarında bir mahallede geçiyor hikaye. Kitabın filmi çekildi. Ersin Pertandı yönetmen. Rasim Öztekin, Demet Akbağ ve Olgun Şimşek vardı kadroda. Kitapta kadınlar dünyayı yönetiyordu. Erkekler evde yemek yapıyor. Kadınlar dünyayı çekip çeviriyor ve onlar kumar oynuyor. Erkeklere asılıyor ve onları aldatıyordu. İşte bu kitaptan aklıma ya Cumhuriyet kurulmasaydı? Ne olurdu? Sorusu aklıma geldi.

29 Ekim 1923 yılında daha Cumhuriyet kurulamadan yapılanlar başlayalım.
Bir Adanalı olarak hiç unutmadığım bir konuşma var. 16 Mart 1923’te, Mustafa Kemal Adana’da esnafa yaptığı konuşmada “Memleket en sonunda yine gerçek sahiplerinin elinde karar kıldı. Ermeniler ve diğerlerinin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir” dedi. Böylece Cumhuriyet’in azınlık politikalarının çerçevesi belirlenmiş oldu.
Haziran 1923’te, Yahudi, Rum ve Ermeni memurlar işlerinden çıkartılarak yerlerine Müslümanlar alınmaya başladı. Gayrımüslim azınlıkların Anadolu’da serbestçe dolaşımları kısıtlandı. Karar öyle ani olmuştu ki, pek çok kişi kısıtlamalar yüzünden memleketine dönemedi, gittiği yerde mahsur kaldı. Bu yetmezmiş gibi Yahudilerin Filistin’e göçmelerine de engeller konuldu. Eylül 1923’te, Kilikya (Adana havalisi) ve Doğu Anadolu’dan savaş sırasında göç eden Ermenilerin geri dönüşünü yasaklayan bir kararname çıkarıldı. Aralık 1923’te, Çorlu’da yaşayan birkaç yüz kişilik Yahudi cemaatine şehri 48 saat içinde terk etmesi emredildi. Hahambaşılığın müracaatı üzerine karar ertelendi ancak benzer bir karar Çatalca için alındı ve hemen uygulandı.24 Ocak 1924 tarihli Eczacılar Hakkındaki Kanun’la eczane açma yetkisi “Türk bulunma” meselesine bağlandı. 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu uyarınca 40 kadar Fransız ve İtalyan okulu kapatıldıktan sonra sıra azınlık okullarının binalarının onarımında, genişletilmelerinde, yeni binalar yapmalarında kısıtlamalara geldi. Okul programları ve sınavlar MEB tarafından denetlenmeye başladı. 3 Nisan 1924’te, kabul edilen Avukatlık Kanunu uyarınca 960 avukat iyi ahlaklı olup olmadığı açısından değerlendirildi ve sonuçta 460 avukatın çalışma izni iptal edildi. Böylece Yahudi avukatların yüzde 57’si, Rum avukatların üçte biri işsiz kaldı. (İşsiz kalan Ermeni avukat sayısı öğrenilemedi.
Bu Cumhuriyetle bir grup insan ötekileştirilerek günah keçisi ilan edildi. Bu şekilde ülkeden uzaklaştırılıp mallarına el konuldu. Bu insanlar hala dedelerinin topraklarına geri dönemiyorlar. Dönseler de haklarını talep edemiyorlar. Çünkü Nefret söylemi hala devam ediyor. Bu el konulan mallarla bir Oligarşi yaratıldı ve bu sistem hala devam ediyor. Sömürü hala “Cumhuriyet” yalanıyla devam ediyor. Kimse fikrini açıklayamıyor. Açıklamak isteyen kovuluyor. “Beğenmiyorsanız defolun gidin” diyen bir sistem var. Kalanlar da açlık sınırında yaşıyor. Çok fazla çalışıp çok az gelirle yaşıyorlar. Fakat %10 lık bir kesim gelirin %70 ini götürerek “Cumhuriyetin” nimetlerinden faydalanıyorlar. Yalanlar söyleyerek, insanlar verilen azıcık kemikle ve azıcık ganimetle ülkede tutulmaya çalışılıyor. Sorgulamayan, düşünmeyen ve cesur olmayan o düzenin içinde kalmaya devam ediyor.

Son Söz : Gerçekten bize anlatıldığı gibi kurulan Cumhuriyet bir Cumhuriyet mi? Yoksa Oligarşinin hüküm sürdüğü gelir dağılımının bozuk olduğu bir yönetim sistemi mi?

Tersine Dünya- Ya Cumhuriyet Kurulmasaydı?

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir