Nasıl İstanbul şehrine “Konstantinopoli” demek daha hoşuma gidiyorsa “Ağrı Dağına” “Ararat” demek bana daha doğru geliyor. Ece Temelkuran “Ağrı’nın Derinliği” diye bir kitap yazmıştı. Soluksuz okuduğum bir kitaptı. Kitabı hiç bir kimlik sahibi olmadan “insan” olarak yazdığını söylemiş ve kitabını “Yersiz-Yurtsuz” kalan insanlara adadığını belirtmişti. Ermeni ve Türk milliyetçiliğine dışardan bakan bir kitaptı. Sanırım ben de böyle yapıyorum. İnsan kısmında bakıp aslında bizi uyutanlara karşı biz “uyutulanları” uyandırmak istiyorum. O yüzden yazılar yazıyorum, araştırma yapıyorum ve geziyorum. Zaten bunları yapmadan duramıyorum. Nereye gidersem bir yerde beni buluyor Ermeni, Rum, Süryani, Bulgar, Sırp, Arap, Türk veya Azeri. Ermenilerin bazıları Türk olduğumu öğrenince Türkçe küfredip bağırıp çağırıyorlar. Sonra ben dinlemeye devam edince ağlıyorlar. Sonra anlatmaya başlıyorlar ait oldukları ırkın travmalarını. Ece Temelkuran kitabında şöyle diyor “bu kitap ne sadece ermenilere ne de sadece türkleredir. ‘ağrı’nın derinliği, ‘ evsiz kalmanın, evinden uzak düşmenin acısını bilen, tahmin edebilen herkese yazılmıştır. Aidiyetimizin bize ezberlettiklerinin ötesinde bir ‘biz’ olabilir mi? İçine hapsolmadığımız, dışına atılmadığımız bir ‘ev’, bir ‘biz’ kurulabilir mi?
Acılara tutunarak bir kimlik yaşatılır mı? Bana göre acı, elem ile sevgi yani büyük enerji es geçilir. Bizi geliştirmez. Ermenilerle yaptığım her araştırma, resim, bilgi Ermeniler tarafından takdir ediliyor benim Ermeni olduğumu düşünüyorlar. DNA testi yaptırmamı aslında Ermeni olduğumu düşünüyorlar. Çünkü onların kültürünü araştırıp, yayan, öven ve tanıtan bir “Türk” olamaz. Dedikleri doğru “Türk” kimliğini kabul eden biri “Düşman” bir kimliği tanıtamaz. Mantıklı değil. Ben de onlara “İnsan” kimliğine ait olduğumu alt kimliği reddettiğimi söylüyorum. Anlaşamıyoruz. Çünkü bu yaratılan kimlikler “Hastalıklı” zehirli. İçine girdiğinde hastalanıp sağlıklı bakamıyorsun. Ben temizlendim. Başkalarını temizlemeye çalışmıyorum sadece “İnsan” kimliği ile üretip bu açıdan baktığımı insanlara anlatıyorum. Hayatında Muş, Maraş, Antep, Adana görmemiş çok zengin olsa daha Muş, Adana ismini duyunca oraya gidip yerleşmek isteyen, ağlayan insanlar var.
2002 yılında Sivaslı bir Ermeni abimizin bir Ermeni müşterisinin tanıdığı bizi Moskovanın Çekmeköyü gibi bir yerinde orman içinde bir Ermeni Tavernasına götürdü. İçerde düğün var 200 kişi halay çekiyor. İçeri girmemizle halaya karıştık zaten. Yarım saatte halayın içinden çıkamadık. Anadolulu insanlar çat pat Ermenice, Rusça, Türkçe karışık konuştuk ve tavernanın arkasında 5-6 m2 büyüklüğünde bir odaya girdik. Ben (Kürt, Tatar, Selanikli), Şahin Abi ( Sivaslı Ermeni abim) Ben, Şirketten iş Arkadaşım Murat ( Süryani-Yahudi) ve Ermeni Bir Dede ve Torunu. Torunu bizim Şahin abinin arkadaşının arkadaşı. Yemekler geliyor Pastırma, Adana Kebap, Kuzu Şiş, Çoban Salata, vs. Herkes konuşurken benim Türk olduğumu öğrenince dede durdu. Başında kasket üstünde bir ceket ve içinde yün hırka. ayağında yün pantolon. Dişleri dökük bir tane altın dişi var. Ağlamaya başladı ve anlatıyor. Vartolu dedenin dedeleri. Nasıl kaçtıklarını ağlayarak anlatıyor dedesinin. Bana anlatıyor çünkü ben Türküm. Ermenice anlatıyor tabii ki. Ben anlamadığım halde ağlıyorum. Batı Ermenicesi ile Doğu Ermenicesi farklı. Çok az kısmı anlattıklarının bana çevriliyor. Rusça anlattığını da ben tam anlamıyorum zaten. Fakat anladığım tek bir şey vardı bu adamın yaşadıkları doğruydu. Bana devletçe verilen milli eğitim de bir yalandı. Zehirdi.
Dünyanın neresine gitsem dinledim ve anlattım. İran, ABD, Rusya, Çek Cum. Suriye, Bulgaristan, Yunanistan vs. O kadar çok hikaye yaşadım ki bu konuda. Bir kitap olarak yayınlamak istiyorum. Bu yazıyı yazma sebebim okuduğum bir haber. Türk gazetesinde şöyle diyor ” Fransız Diş işlerini bakanı gaf yaptı. Ermenistan’a geldim derken Ağrı Dağının fotoğrafını yayınladı” Bu şekilde insanların medya işleyip kamplara bölüyor. Ünlü Ermeni şair Silva Gabudikyan’ın ” Ararat, sizin için bir yükseklik bizim için bir derinlik meselesi!” der. Birincisi Ararat Dağı, dini ve kültürel bir simgedir Ermeni kimliğinde. İkincisi de Ağrı dağını görmüş birisi olarak Türkiye tarafındakinden çok daha etkileyici Ağrı dağı Ermenistan tarafında. Daha dik bir yokuşun tam dibinde Erivan. Ararat Dağı Erivan şehrinin üstünde duruyor gibi. Türkiye tarafında eğim çok fazla yok. O kadar etkileyici gelmiyor bana. Toplumsal aidiyete gelecek olursak tekrar bir etnik kimlik bizim kaderimizi etkilememeli bence. Hak aranmalı, Yenilen hak geri istenmeli v.s ama Travmaya tutunarak yaşamak hayatı kabullenmemek ve olgunlaşma karşısında durmak demek bana göre. Yaptığını kabul etmeyen için kişiler ve toplumlar için de geçerli tabii ki bu.