Bu yazıyı yazmadan önce Ruanda Soykırımının tarihi gelişimi ile bir internet gazetesinde İngilizce bir araştırma yazısı okudum. Ruanda toplumunun Alman ve Belçikalı Sömürgeciler tarafından nasıl kurulduğunu anlatıyor. Belçika hükümetinin Ruanda’yı nasıl acımasızca yönettiğini çeşitli bilgiler vererek detayları gözler önüne seriyorlar. Almanya’nın Ruanda’daki ırkçı politikalarını temel alarak, Ruanda toplumunda ayrılık ve nefreti besleyerek; İstila, fetih, ayrımcılık ve zulümden oluşan böl ve yönet stratejisini kullanarak, toplu katliam ve soykırımın zemininin nasıl hazırlandığını anlatıyorlar. Ruanda’nın fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü özgürlük ve bağımsızlık verme politikaları vererek nasıl yok ettiklerini anlatıyor.
Dini, kültürel ve sosyal olarak Ruandalıları kendi savaşlarında kullanmak için sömürdüler, ancak nankörlük ve kötülükle yaptıkları nihai fedakarlıkların ardından Ruandalılara ihanet ettiler.
Hutular ve Tutsileri farklı klanlara entegre eden yerli kültürü ve yönetim biçimini yok ettiler. 3Bunun yerine, Hutular ve Tutsilerin özselleştirilmiş ve ırksallaştırılmış yapay ve yabancı kavramlarını geliştirdiler. Ruandalılar, Belçika’nın sömürgeleştirmesini ve onun tehlikeli amaçlarını ilerletmek amacıyla Ruandalıları bölmek ve onları birbirlerinden uzaklaştırmak amacıyla Ruanda’nın sosyal ve politik kimliklerini Belçika’da zorlayıcı ve ırkçı bir şekilde yeniden inşa etmesinin korkunç sonuçlarını biliyor. Ruanda, Avrupalıların kendi işlerine karışmasını ve yalan vaatlerde bulunmasını ne istedi ne de buna ihtiyaç duydu. Ama Almanlar ve Belçikalılar bunu sormadılar, kendilerini haklı hissettiler, işgal ettiler, saldırdılar ve yağmaladılar. Ruanda, sömürgeleştirmenin ve ırkçılığın öldürücü sonuçlarıyla ve bunun her gün doğurduğu kitlesel kızgınlık, kıskançlık ve şiddetle yaşıyor.

Ruanda genelinde aynı dile, kültüre sahip olan bir toplum yaşamaktadır. Günümüzde mevcut olan Tutsi, Hutu ve Twa etnik grupları Ruanda’nın sömürge bölgesi olarak ilk önce Almanya daha sonra da Belçika tarafından dolaylı yoldan yönetilmesi neticesinde bu ülkeler tarafından belli statüler verilerek ayrıştırılmıştır ve her biri etnik grup yerine kabile olarak konumlandırılmıştır. İlk olarak üst kademeyi oluşturan Tutsileri destekleyen sömürgeci ülkeler Tutsileri kendi amaçları doğrultusunda kullanmış, kabile olarak ayırdıkları grupları da genel olarak dış görünüşüne ve mesleği ile ilgili olarak sınıflandırarak Tutsi (büyükbaş hayvan sahipleri), Hutu (çiftçi) ve Twa (avcı, çömlekçi) ayrımını gerçekleştirmişlerdir. Bu ayrım neticesinde farklılıkları belirgin bir şekilde ortaya konulan gruplar ilerleyen yıllarda ülke genelinde daha büyük sorunların yaşanmasına neden olmuştur. Ruanda soykırımı olarak adlandırılan olayda Ruandalı Tutsi nüfusunun dörtte üçünün hayatını kaybetmesine neden olmuştur.

Sömürgeci Belçika devleti tarafından 1934/35 döneminde gerçekleştirilen nüfus sayımında, ailelerin hangi gruba dahil edilmesi gerektiği sahip oldukları büyükbaş hayvan sayısına göre kararlaştırılmış, buna göre on ve üzeri büyükbaş hayvana sahip olanlar Tutsi, ondan daha az büyükbaş hayvana sahip olanlar Hutu ve hiçbir büyükbaş hayvana sahip olmayanlar ise Twa olarak sayılmış ve sınıflandırılmıştır.

Günümüzde Hutu etnik grubu ülkede çoğunluğu oluşturmaktadır. Nüfusun %85’i bu etnik grubun üyesi konumundadır. Tutsi nüfusu toplam nüfusun %15’i seviyesinde olup, Twa etnik grubu %1 ile ülke içerisinde az bir nüfusa sahiptir.

Yukarıda anlatılanlar size bir yerden tanıdık geliyor mu?

Irkçılık, Bölünme ve Sömürü

Yazı dolaşımı


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir