Bazıları diyebilir, yaratmak Allah’a mahsustur. Hiç unutmuyorum bir arkadaş yeni aldığı telefonun yazılımını kurarken “Create an account” yani” Bir hesap yarat” yazan cümleyi hiç sevmemiş ve “Yaratmak Allaha Mahsustur” demişti. Yaratmak insana da mahsus. Çünkü zekamız bizim bir şeyleri birleştirip onlardan yeni şeyler oluşturup kendimizi aşmamız için programlanmış. Görev için aynı şeyleri tekrarlamak bizim yaratılış amacımıza uygun değil. Müzik üretmek, besteler yapmak, yeni hikayeler yazmak, resim yapmak, yeni buluşlar yapmak gibi.
Kısa ömürlü hazlardan azat olmak için de bu gerekli. Daha derin hazlar, buluşlarda üretmekte ve yaratmakta mevcut. Bunun için de risk almak rutinle birlikte sıra dışı şeylere cesaret etmek gerekiyor. Bunun için kendimizle buluşmamız gerekiyor. Zihnimizin sesleri durulduğunda ortaya çıkacak olan bizim neden bu hayatı yaşadığımızı bize anlatan bir cevap gibidir. Öykü yazarken de öyle oluyor. Tüm sesler dinip kendinle buluşunca ilham gelmiş oluyor.
Karnımızı doyurmak için yaşamak ya da sürekli bir şeyler satın almaya odaklanmak çok düşük bir enerji veriyor bize. Daha büyük enerji ve yüksek haz üretimde bulunuyor. Yeni bir şeyler üretip bulmak ve otomatik düşünceden çıkmak. Çünkü genelde otomatik düşündüğümüz şeyleri yapıyoruz. Eğer dopamin ile güç almaya alışmış isek bunu yapmaya devam ediyoruz.
Ünlü filozof, siyasetçi ve iktisatçı John Stuart Mill’e göre ahlâk ve hukukta, bilimlerin tersine teorileri önceleyen belirli ön kabuller söz konusu olamaz; eylem, mutlaka bir amacı gerektirir ve eylemin yasaları bu amaç tarafından biçimlenir. Amacın doğru ya da meşru oluşunu bize bildiren bir doğal yetimiz yoktur. Önceden belirlenmiş genel yasalardan söz etmek de olası değildir. Bu yasaların da temellendirilmeleri gerekir.
Söz gelimi Kant, maksimlerin pratik yasalara dönüşümü konusunda metafizik bir ölçüt öne sürmüştür: Kişinin ortaya koyduğu davranış tüm rasyonel kişilerce benimsenecek türden olmalıdır. Mill, bu ölçütü faydacılık çerçevesinde açımlar: Kişiler, kolektif çıkarlarına uygun düştüğü için maksimi bir yasa olarak kabul ederler.
Özellikle hayvanların arzuladığı hazlar ile yaptığı karşılaştırma ile Mill, “yüksek hazlar” öğretisi için ilk ipucunu verir. Hayvanların hazları basit ve çok boyutluluktan uzaktır. İnsan varlığını hazza ulaştıran şeyler ise çeşitlidir ve bu çeşitlilik içerisinde ahlâki duyguların verdiği haz da vardır.
Faydacılar, daha arzu edilebilir ve daha değerli hazların olduğunu unutmuş görünmektedirler. Daha değerli hazlar ile Mill, nicelik değil nitelik açısından üstün olan hazlardan söz etmektedir. Bu, basitçe şöyle açıklanabilir:
Ufukta çok fazla doyum olasılığı olsa bile, eğer haz veren şey ancak onursuz insanların isteyebilecekleri bir şey ise, onurlu bir insan bu hazdan vazgeçecek ve bu hazzın yokluğuna katlanma kararlılığını sergileyecektir. Ama, bu, mutluluktan tamamen vazgeçme anlamına gelmez. Kişi belirli bir hazdan vazgeçme ve yokluğa katlanma kararlılığını sergileme gücü ile hoşnutluk duygusunu tadacaktır.