Daha önce defalarca yazmışımdır. On üç yaşımda sevmediğim şeyleri yapmayarak sevdiğim şeyi bulmak gibi bir yöntem keşfetmiştim. Matematik sevmiyordum. Çünkü bana matematik anlatanlar kızıp sinirleniyordu. Annem ve Babam. Sevgi görmüyordum içinde. Çünkü ben farklı düşünüyordum. O yüzden merak ettiğim şeyleri seveceğime karar verdim. Matematik olmadığını düşündüğüm meslek lisesine gidip hemen hayata atılmak istedim. O yüzden Denizcilik Meslek Lisesini yazdım. Meslek lisesi sınavlarını verince kendimi bu okulda buldum. Evdeki hesap çarşıya uymadı tabii. Öncelikle Denizcilik demek tamamıyla matematik demekti. Geminin rotasını çizmek için geometri ve yüklemek için de fizik bilmek gerekiyordu. Hepsi matematik gerektiriyordu. Gemi seyri dersinden çakıp iki sene bitiremedim okulu. Lise mezunu olamamak rüyalarıma girdiği için de tüm soruları ezberleyip diplomayı aldım sonunda. Fakat yine bir şey oldu. Sınıftaki iki arkadaşım gemide vefat ettikleri için ailemden engel geldi. Ben dünyayı gezerek para kazanacağım bir iş hayal ederken yine emelime ulaşamadım. 30 yaşında ihracat müşteri temsilcisi olarak bir çok ülkeye gitme fırsatı buldum. Fakat hala gezerek ve yeni ülkeler tanıyarak bir şekilde gelişeceğimi hissettiğim bir his var içimde.
Başlığa gelecek olursak İşte bu yüzden daha ortaokulda İngilizcem çok iyiydi. Meslek lisesinde şehir hatları vapurlarında staj yaparken ikinci gemim Mehmet Akif Ersoy genelde Boğaz Hattında çalışıyordu. Sürekli turistlerle birlikte pratik yapıyordum. Ülke dışındaki insanlarla iletişim kurmak için bu dil şarttı. Hayatımın dönüm noktası bu oldu diyebilirim. Her dil ayrı bir kültür ve bakış açısı katıyor insana. Ben de bunu ilk olarak İngilizce öğrenerek anladım. Başka diller öğrendikçe de İngilizcenin neden dünya dili olduğunu anladım. İngiliz Koloni İmparatorluğunun büyüklüğü yüzünden sandığım şey aslında İngilizcenin kolay oluşundan kaynaklanıyor. İngilizce bir Hint -Avrupa dili olmasına rağmen ne artıkel ne de dişi-erkek ayrımında o kadar katı kuralları olmayan bir Hint-Avrupa dili. Dişi, erkek fiil ayrımı, nesne ayrımı yok. Sadece kişi zamirlerinde bu cins ayrımı var o da çok basit.
Başka Avrupa dilleri öğrendikten sonra bu farkı anlıyorsunuz. Ural-Altay dillerindeki gibi cinsiyet ayrımı yok fiillerde ve nesnelerde. Bir yabancı dil öğrenmek isteyene tavsiyem en zor Hint-Avrupa dillerinden başlamaları. İngilizce bir nimet gibi gelecek sonra. Mesela Yunanca. Yunancayı gramer olarak öğrenen birisi tüm Hint-Avrupa dillerini çözecektir. Bir de dil öğrenmeye yatkınlığın bir Allah vergisi olduğunu düşünüyorum. Uzun zamandır gönüllü olarak insanlara yardım etmek istiyordum. Sonunda emelime ulaştım. 17 yıl önce mültecilere Yunanca öğretmek için açılmış bir Pazar Gönüllü Okulunda İngilizce ders vermeye başladım. Önce bir derse misafir olarak girdim. Bir hafta sonra da benim öğretmen olmamı istediler. Çünkü öğrencileri çok iyi hissediyordum. Hepsine istedikleri kadar hata yapabileceklerini ve bunun çok doğal olduğunu söyledim. Kelimeleri birlikte telaffuz etmek için dil ve dudaklarımın o sesleri çıkartırken hale bakmalarını söyledim. Bir dil öğrenerek kendilerini değiştirmek ve geliştirmek adına çok büyük adım attıklarını ve bunun için bırakmadan denemelerini öğrendim. Konuyu dijital dil öğreten uygulamalara bağlayarak bitirmek istiyorum. Duolingo denilen uygulamayı 3 senedir ücretli olarak kullanıyorum. Oyun gibi yabancı dil öğretiyor. Önce Yunancamı ilerlettim. Sonra başka diller öğrenmeye başladım. Portekizce, İspanyolca, Lehçe vs. Şimdi sıra Arapçada. 2 kez Arapça öğrenmeyi bıraktım. Çünkü alfabe beni çok zorladı. Uygulama ile çok daha kolay öğreniyorum Arapçayı. Kendimizi geliştirmek demek üretmek ve yaratmak için en büyük destek. Özgüven gelişimi için de çok gerekli.
Öğrenmeye ve öğretmeye devam, Sevgiyle !