Evin içinde sakin bir köşe bulup çekildikten sonra gözlerimi kapatıp kendi evrenimin için balıklama dalıyorum. Orada bir çok gürültü çıkaran düşünceler arasında el değmemiş bir koru ile çevrili bir koy buluyorum. Dalıyorum o mavi koyun derinliklerine. Çam kokusunu çekiyorum ciğerlerine. Kendi kulaçlarımın ve nefesimin etrafta yankısını duyuyorum. Koyu yeşil güzelliğin açık yeşil ve tonlarını, güneşin vurduğu yerlerdeki parlaklığı , deniz suyunun tuzuyla yanan gözlerimi ovuşturarak izliyorum. Birden koruluğun içinden gelip denizin kıyıla birleştiği yere gelip çeşitli ifadeler taşıyan insan yüzü şeklinde varlıklar görüyorum. Korkan bir yüz, endişeli bir yüz, Sakin bir yüz, Kıskanç bir yüz gibi. Bu varlıkların aslında çeşitli duygu ve düşüncelerin hayatıma tezahürü olduğunu anlıyorum. Bu düşüncelerden sıyrılmak içinde koşturmayı kesmem gerektiğini farkına vardım. Birisinin peşinden koşturmak, bir hazzın peşinden koşturmak, bir fırsatın peşinden koşmak gibi bir sürü şey.

Çünkü çevresinde gördüğü ve gözlemlediği şeylerin peşinde koşarak zamanını harcadığının farkına hemen varamıyor. Bu farkındalığı çıkartacak tek şey içinde bulunduğumuz dünyanın dahil olduğu doğayı izlemek. Tüketim toplumunun bir parçası olduğumuz şu dünyada neyin peşinden koştuğumuzu bilmeyecek kadar da sarhoşuz. Bilgi, Reklam bir sürü şeyin etkisi ve çekim gücü ile oradan oraya savruluyoruz. Birilerinin istediği gibi olmak, onlardan onay almak veya onların istemediği şeyi yapmamak gibi. Sürüye dahil olmak ve konfor alanında kalıp önümüze gelen ve biz dayatılan şeyi yaşamak gibi. Birilerinin istediği gibi olmak, birileri laf etmesin diye yaşamak bize verilmiş olan bu hayatın yeterince kıymetini anlamamak anlamına geliyor.

Hiperaktif birisi olarak hep unuttuğum şeyleri yapmanın ne kadar değerli olduğunu anladım. “Bir sus, iki dinle” gibi sözlerin anlamını anlamak gibi. “Söz gümüşse , sükut altındır” gibi . Çünkü bir süre iç ve dıştan gelen bu mesajları hiç bir şey yapmadan izleyip sakin kalabilmek insanın ne yaptığını görmesi için sanki yüksek bir dağın doruğuna çıkıp oradan etrafa bakmak gibi oluyor. 70 yaşına kadar hayatı koşturmakla geçmiş ve hep iyi bir adam olmaya çalışan ve ailesinin başında olan babamdan öğrendiğim onun yapmadığı bir şeyi yapıp önce ne ist3ediğimi bu hayattan anlamak. Bu koşturduğum hayat benim mi? Benim ruhum ne istiyor? Dingin bir şekilde akıp giden hayata ve zamana bakıp onu gözlemlemek.

Hüzün, neşe gibi duygularında bu dinginlikte tadını çıkarmak. Onları da özümsemek ve bizi nasıl şekillendirdiklerini izlemek

Merhaba Hüzün Ve Neşe

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir