Hayatta yaşadığımız duygular her zaman öğrendiğimiz ve genlerimizde olan olguların birleşmesi ile gelişir. Hayat bulur ve eylemlere dönüşür. Gözlemleme ve yaşanmışlık yani hayat tecrübesi ile insanlar bu duygulara sahip olur. Bildiğimiz beş duyu aracı gibi bilmediğimiz duyumsama aracına da 6.his diyoruz. 50 sene esnaflık yapmış rahmetli babamın dükkana giren müşteriyi önce bir süzüp sonra bana bakıp gülümsemesi gibi. Çünkü gelen müşterinin yüzünden o kişinin alış veriş yapacağını veya yapmayacağını bilirdi. Ya da nereli olduğunu, hangi milletten olduğunu bakarak anlardı rahmetli. Erkek giyim işi ve Lokanta, Otel Ekipmanı satışı yaptığı için her tip insanla karşılaşmıştı. Bir çift gelse bile arkalarında bunlar boşanır veya çok iyi anlaşacak bunlar diye öngörüde bulunurdu. “İnsan Sarrafı” dediğimiz insanlar işte böyle oluyor. Hayatta yaşayarak ve tecrübe alarak. Babası da esnaf olduğu için ona bir çok bilgili genleriyle aktarmış. Bununla birlikte bir de bu sezgilere diğer bir duygu olan korkuyu da ekliyoruz. Onlar da bizim etraftan alarak harmanlayıp bize ait korku haline getiriyoruz. Aslında hayatta gidişatımızın hepsini bizim bakış açımız belirliyor. Bu bakış açımız da tecrübe ile gelişiyor ve güçleniyor. O yüzden ne yaşarsak yaşayalım bizim için bir tecrübe ve sezgilerimiz genelde bize doğruyu söylüyor. Zihnimiz her zaman doğruyu söylemese de sezgiler doğruyu söylüyor.
“Yüreğinin götürdüğü yere git” gerçekten doğru. “İçime sinmedi” deriz ya. İşte bu bahsettiğim. Peki neden içimize sinmeyen şeyleri yaparız bazen: Korkularımız yüzünden. Kokularımızdan dolayı kaçarız gerçekten ve içimize sinmeyen şeyler yaparız. Aslında hepimiz çok değerliyiz ve sevgi doluyuz. Bu sevgiyi yeşerebilmek ve sezgilerimizi güçlendirmek ve istediklerimizi yapabilmek de kendimizle baş başa kalıp kendimizi severek oluyor. Kendimizi sevmek de o kadar o kolay değil. Çünkü çocukluktan beri o kadar çok şey duyup yaşıyoruz ki bazen sevgi dolu ve değerli olduğumuzu unutup sanrıya yani illüzyona kapılıyoruz.
ozankemalcullu.com
Bilgiye giden yol