Uzun yıllardır okumak istediğim kitabı 4 gün içinde okudum. Son yıllarda en çok okunan kitaplar arasına girmişti. Nasıl olduysa bir şekilde elime geçti. Yapı Kredi Yayınlarından yayınlanmış baskısını okudum. 1940’lı yılların Türkçesi ile yazılmış. Eser 1930’lu yılların Almanyası ile Ankara’da geçiyor. Okumamış okurlara buradan spoiler vermeyeceğim. Sadece kendi bakış açımdan bu kitabı yorumlamak istiyorum. Sabahattin Ali, romanın ana fikrini, ”Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?” sözleriyle açıkladı. O zamanın insanının kibar, içten ve biraz da aşırı hassa yapısını çok güzel anlatıyor. Kitabın içinde iki önemli kısım var. Tamamen Ankara’da geçen ilk kısım ve Berlin’de geçen ikinci kısım. İkinci kısım yazarın eğitim için gittiği ve iki yıl kaldığı Almanya’da yaşadıklarından süzülüp gelmiş gibi. İnsanoğlunun kırılgan yapısı, o yılların kaypak yaşantısı, insanların nasıl bir birilerini hor görüp aşağıladığını çok güzel anlatmış. Bir insanın gurur, kibir ile nasıl hayatını mahvettiğini ve nasıl yaşarken ölü bir hale gelebileceğini çok güzel yazmış. İkinci kısım sanki biraz Almanya güzellemesi gibi olmuş. Türk romancılığının seviyesini göstermesi açısından verilen detaylar ve duygu kelimelerle çok güzel anlatılmış.
Üç beyazdan uzak durmamız lazım . Televizyon Beyaz Camı, Telefonun Beyaz Camı ve Bilgisayarın Beyaz camı. Onun yerine bu kitapları okumak insana gerçekten yeni ufuklar açıyor. Bir yerde okuduğum kitapla ilgili Nazım Hikmetin de yorumunu buraya ilave etmek isterim. Nazım, Mayıs 1943’te Bursa Hapishanesi’nden gönderdiği mektupta Kürk Mantolu Madonna hakkında şunları yazdı: “Kürk Mantolu Madonna, ben bu kitabı hem sevdim hem kızdım. Evvela niçin kızdığımı söyleyeyim. Kitabın birinci kısmı bir harikadır. Bu kısmın kendi yolunda inkişafı yani bir küçük burjuva ailesinin içyüzünü tahlili öyle bir haşmetle genişlemek istidadında ki, insan buradan ikinci kısma geçerken, elinde olmayarak, yazık olmuş, bu çok orijinal, çok mükemmel başlangıç ve imkan boşuna harcanmış, keşke bu başlangıç harcanmasaydı, diyor. Ben başlangıcı okurken yani Berlin’e kadar olan pasajı, senin benim anladığım manadaki realizmine hayran oldum. Beni dinlersen o başlangıcı almak ve kahramanın ölümünü kısaca tekrarlamak suretiyle o ailenin efradı ve eşhasının hayatları etrafında bir ikinci cilt, ayrı bir roman yapabilirsin, böylelikle de dinlemeye başladığımız harika musiki birdenbire kesilmiş olmaz. Gelelim ikinci kısmına, o kısım, başlı başına bir büyük hikaye olarak güzeldir ve böyle bir tecrübe gerek senin için gerekse Türk edebiyatı için lazımdı. Sen bu tecrübeyi başarıyla yaptın.” Sabahattin Ali kurulu düzene karşı gelen anarşist bir yapısı var. Bunu bir çok şekilde dile getirmiş. Çekingen, kibar ama öfkeli ve düzene karşı yapısı eserlerinde çok net bir şekilde belli oluyor.
Yazdıklarından da sanki o anarşist ve aykırı ve öfkeli halini aileden gelen etkilerle, baskılarla yuva kurarak örtmeye çalıştığı ama yine de o haline engel olamayıp haksızlığa ve soyguna cesurca karşı çıktığını görebiliyoruz.
ruhunun huzur içinde uyumasını dilerim.
ozankemalcullu.com
Bilgiye giden yol