Arnavut kardeşlerim alınmasın bu benzetme daha önce Arnavutluk’ta bulunmuş bir arkadaşıma ait. “Nereye benziyor oğlum?” diye sorunca “Bağcıların büyüğü abi” dedi. Dedim nasıl lan? Gidince dediğini yaşamış oldum. Aslında hiç bir şey yaşanmadan anlaşılmıyor. O yüzden ne yapıp edip gezebildiğim kadar ülke geziyorum. Yaşamadan anlaşılmıyor bu dünya. Deneyimlemek lazım. Balkanlarda gezmeden aslında bu halkın bize en yakın halklardan oluştuğunu görebiliyorsunuz. Atina’da filizleri çıkmış binalar görünce şaşırmıştım. Aynı Türkiye’deki gibi. Çocuklar büyüdükçe kat çıkıyorlar. Çok mantıklı. Arnavutluk bizim 40 sene önceki halimiz gibi. Ülke çok küçük zaten 2,7 milyon nüfusu var. Covid 19 Salgını sonrası hayat çok pahalı olmuş. Tiran nüfusu Bağcılardan az büyük. 800bin. Bağcılar ise 740 bin . Fakat Tiran daha geniş bir alana yayılmış. Bu gezimde iki ülke gördüm ve ne kadar internet bağımlısı olduğumuzu anladım. Yunan sim kartını tüm AB ülkelerinde çıkarmadan kullanıyorum. Nereye gitsem yönümü telefonla buluyorum ve kalacağım konaklama tesisleri ile haberleşmemi o şekilde yapıyorum. Tiran’da iki gün kalıp kuzeyde göl kıyısındaki İşkodra kentine doğru yola çıktım. İki gün Tiran’da gezebileceğim yerleri gördüm. Öncelikle kendimi 40 sene önceki Aksaray-Fatih tarafında hissettim. İnsanlar Türk olduğunu söyleyince zaten ekstra yardım ediyorlar. bir de Türkçe bilen ve anlayan insan çok. CoachSurfing.com diye bir site var. “Çöfte” dedikleri köfte bizim inegöl köftesinin büyüğü. Yalnız çok tuzlu . Diğer yemekler de bir birine benziyor. Sokaklar karmakarışık. Yani Atina’daki cetvelle çizilmiş ve 4-5 km giden sokalar ve şehir planı yok burada. Sokaklarda bina numarası yok. O yüzden bina bulmak için whatsaaptan evin fotoğrafını atıyorsun o şekilde buluyor taksi falan. Bana da tuttuğum dairenin sahibi bina resmini atınca anlamamıştım. Oraya gidince anladım. Çok rahat buldum evi. Fotoğrafa bakarak. Sosyalist dönemde evet düz büyük bulvarlar yapmışlar ama çok az. Şehrin içinde kocaman yapay bir göl ve park yapmışlar ve “Blloku” dedikleri komunist dönemin lüks semtini yaratmışlar. Enver Hoca’nın evini gördüm. O bölgeye girmek zormuş. Şimdi bizim Suadiye gibi bir semt olmuş. Ben Pazari denilen daha halktan bir semtte kaldım. Eski sosyalist döneminde demir kapı imalatı yokmuş sanırım. O zaman yapılmış standart 5 katlı blok apartmanların kapısı yok ve binanın merdivenleri açık. Daire kapını açınca sokaktan gözüküyorsun. Aynı benim doğup büyüdüğüm sosyal meskenler gibi. Tüm ülke bu apartmanlarla kaplı. Ayrıca bunkeret denilen sığınakları her yerde görüyorsunuz. Arnavutluk sığınakları, kilometrekareye ortalama 5.7 sığınak (mil kare başına 14.7) ile her yerde bulunan bir manzaradır. Sığınaklar 1960’lardan 1980’lere kadar Enver Hoca’nın komünist hükümeti sırasında inşa edildi. 1983’e kadar ülke çapında 173.371 beton sığınak inşa edilmiştir. Enver Hoca’nın “sığınak” programı, o zamanlar Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti’nin her köşesinde, dağ geçişlerinden şehir sokaklarına kadar sığınak inşasıyla sonuçlandı. Sığınaklar, Hoca’nın ülkeyi yönettiği yıllarda hiçbir zaman hedeflenen amaçları için kullanılmadılar. Üstelik sığınakları inşa etmenin maliyeti Arnavutluk’un kaynaklarını tüketerek, ülkenin konut sıkıntısı ve kötü yollarla uğraşmak gibi daha acil ihtiyaçlarından alıkoydu. 1990’da komünizmin çöküşünün ardından sığınaklar terk edildi. Bu süreçte sığınakların birçoğu artık terkedilmiş, ancak bazıları konut, kafe, depo, hayvanlar veya evsizler için barınaklar dahil olmak üzere çeşitli amaçlarla yeniden kullanılmıştır. Ayrıca sığınakların birkaçı 1990’larda yaşanan Arnavutluk İç Savaşı’nda kısaca kullanılmıştır. Fiyatlar bana göre uygundu. Herkese seyahat etmeyi tavsiye ediyorum . Bu değişik ve güzel ülkeyi görmek lazım.
ozankemalcullu.com
Bilgiye giden yol