Brezilya ile ilk bağlantım sanırım 10 yaşındayken 1982 Dünya Kupasında izlediğimiz Brezilyalı Futbolculardı. Yine aynı yıllarda okuduğum teknoloji harikaları kitabında yazan “Amazon Otoyolu” ve “Kurtarıcı İsa” projeleri Brezilya hakkında ilk hatırladığım şeylerdi.Bu arada ben Muzafferettin Hakkı kısaca “Muzo” diyebilirsiniz. 48 yaşındayım. İstanbul Erenköy doğumluyum. Arsan sokakta bir apartmanda büyüdüm. 1982 yılında İspanya’da dünya kupası düzenlenirken biz evimizin süt ihtiyacını karşımızdaki tek katlı evin bahçesinde ahırı olan ve inek besleyen bir ailden gideriyorduk. Şaka değil. 1970lerde yoğun apartmanlaşma sürerken Erenköyü köylüğünün son günlerini yaşıyordu. Kulüp Reşatın havuzuna girmek isterseniz bayağı bir para bayılmanız gerkiyordu. İsterseniz Caddebostan plajından da denize girebiliyordunuz. Beyaz Gölge dizisi yüzünden mahalle basket potaları ile dolmuştu. Basket oynadıktan sonra etraftaki boş sahipsiz konakların bahçelerine girip meyva ağalarına dalıyorduk. Akşamları da evde siyah-beyaz televizyonda Futbol maçlarını seyrediyorduk. 15 gün boyunca bir festival esiyordu. Genelde Dünya Kupası Haziran ayında düzenlendiği için okullarda kapanmış oluyordu. Günün büyük bir kısmını sokakta geçiriyorduk. En çok gittiğimiz yerlerden biri semtteki sağlık ocağı oluyordu. Ağaçtan düşen, parmağında basket topu zıplayan, düşüp kafasını betona vurup patlatan tüö çocuklar orada buluşuyorduk. O yıllarda çocukların psikoloğa gittiği görülmüş bir şey değildi. Yaramazlık yaptığımızda annemiz yada bizi döverdi. Hem onalr rahatlardı hem de biz gidip yatar uyurduk.
Aile boyu 1 litrelik pepsi aldığımızda kapağını açacak ile açmak zorunda kalırdık. Vidalı kapak diye bir şey yoktu. Ramazan ayı yaza denk geldiyse iftar vakti sofrada ağzı açılmış kolamız olurdu onu bitirirdik. Brezilya Milli Futbol takımını ezbere sayabiliyorduk. Bakkal aldığımız futbolcu kartlarını biriktirip albüm yapıyorduk. Kalede Carlos, “Beyaz Pele” Zico, Eder, Falcao, Sokrates,Junior, Juninho, Serginho ezberden söylediğim isimler. Öyle bir dutbol oynuyorlardı ki aslında topla sevişiyorlardı. Amaçları topla hünerlerini göstermek ve alkış almaktı. Sonuç almak, zengin olmak gibi düşünceler çok azdı o yıllarda. O yüzden maçlar çok zevkli oluyordu. Dünya Kupasında bu zevki öldüren bir savunma futbolu oynayan İtalya vardı. Yarı finalde Brezilyalıları yenip Finale kalmışlardı. Finalde ise o savunmacı futbolları ile Almanları yeni kupayı almışlardı.

!982 Dünya Kupasının final maçını seyretmek nasip olmamıştı. Çünkü o gün evimizi Fenerbahçe’ye taşımıştık. Televizyonun anteni takılmamıştı. Akşam maç oynanırken sokakta oynadığımı hatırlıyorum.
Ertesin gün Milliyet gazetesinden kimin şampiyon olduğunu öğrenmiştim. Sonra gidip Dalyan’daki kayıklardan birine atlayıp açılıp denize girmiştim. O kadar çok yanmıştım ki akşam dırtıma yoğurt sürmüştü Annem. Fenerbahçe Orduevinin tam karşısında bir Dalyan vardı. Ertesi sabah babam gidip balıkçılardan uskumru almıştı. Çirozluk!
Not: Nossa Portekizce “Vay canına” demektir.

Nossa!Vay Canına!Beyaz Pele, Sokrates, Eder ve Carlos

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir