Fatih ilçesinde büyüyenler bilir. Üç çukur bostan vardır. Biri Şehremini semtinde bulunur. Karagümrük semtinde bulunan sarnıç ise stad yapılmıştır. Sonuncusu ise Yavuz Selim semtinde aynı isimli caminin arkasındadır. 3 bostanda aslında açık sarnıçlardır. Bizans döneminde su toplamak için kullanılan bu devasa iki yapı sonra bostana çevrilmiştir. Çünkü müslüman kültüründe durgun su pis olarak görülür ve makbul değildir.
Aksaray semtinde yaşamış olanlar bilir semt 1970’ler itibariyle kalabalıklaşmış sonra eski kalitesini kaybedip iş yerleri ile dolmuştur. İşte bu semtin önemli yerlerinden biri ise çukur pazardı. Sonradan yapılan yeraltı geçidinin kapılarının tam karşısında kalır. Şimdi yıkılan çirkin İSKİ binasının yan sokağındadır. İSKi binasının altında ise fransızlar tarafından 1800’lerde yapılmış bir yeraltı sarnıcı bulunmaktadır.
İşte bu çukur Pazar semt sakinlerinin yiyecek ihtiyacını karşılayan tavukçu, balıkçı, peynirci gibi iş kollarıyla doluydu. 1970’lerde sanayi buzdolabı çok pahalıydı. Bizim eve 1979 yılında buzdolabı alınmıştı. Buzdolabı pahalı olduğu için en eknomik olan mamülleri canlı olarak muhafaza etmekti. Tavukçular dükkanlarında kafesler içinde tavukları beslerdi. Bu tavuklara bakar beğenir ve seçerdik. Seçtiğimiz tavuk hemen orada kesilir ve kafası kalın bir mecmuanın yaplı kağıdıyla sarılırdı. Hayvan olduğu gibi alınır eve götürülürdü. O gün sadece o işe ayrılır ve evde herkes seferber olurdu.
Çukur pazardan çıkıp sola doğru giderseniz Deucth Cafe ve Bulvar sinemasını doğru giderdiniz. Bu yol üzerinde dükkanların çoğu şarküteri ve gıda ürünü satan dükkanlardı. Toktarlar ve Birdallar en kaliiteli dükkanlardı. Yiyecekler yağlı kağada sarılır veua kese kağıdına konulurdu. Çarşıya file ile çıkılırdı. Plastik poşet yoktu. Plastik şişe yoktu. Deniz girmek için Gar Gazinosnu doğru yürümek yeyerliydi. Sahil doldurulmamıştı. Yenikapı sahili taşlıktı ve denize girebilirdiniz.
Kışın habercilerinden biri torik akını olunca onlarrı evde halka halinde kesip sonra süpürge teliyle kanlı iliğini çıkartıp yıkayıp tuza basmaktı. Balkonlarda çiroz daima olurdu. Dayım “Manastırlı Rıfat” sokakta otururdu. Sokak içine bakan kısım yavaş yvaş otomobil yedek parçacı ile dolmuştu ama eve çıkıp arka balkondan bakınca masmavi marmara denizini görebilirdiniz.
Diğer sevdiğim bir şey ise şu an marmaray istasyonu yapılan bölgede bulunan bostanlardan hıyar,maydanoz vs. gidip almaktı. 1980’lerden sonra değişim daha hızlı olmaya başladı. Henüz 12 Eylül darbesi yapılmamıştı.
Bir haziran sabahı dayımın oğlu ile 8 yaşımıza bakmadan erkenden evden çıkıp Bilir Kolejinin önünden geçip denize doğru gittik. Geçtiğimiz yolda eski bir ahşap evin kapısı açıktı. Denize doğru giderken birden bu kapıdan girdik ve merdivenlerden inince karşımıza içinde mavi ışıklar yanan bir sarnıç açıldı. Sarnıcın içindeki suda yışma taştan bir adacık vardı.
Üsütnde başında tacı ve romalı kostumü ile Kral Konstantin duruyordu. Bize eliyle işaret etti. Yanına küçük bir sandal vasıtası ile gittik ve bize kalın eski yunanca yazılmış bir kitap verdi. Sonra konuşmaya başladı. “Yeni din olan hristiyanlığa izin vermem gerekirdi, en mantıklı şeyi yaprak dini resmi din yaptım. Bu sayede ölümsüz oldum. Benim gibi bir suikastci ve hırslı bir insan tüm rakiplerini ortadan kaldırak “unutulmaz” olmuştur. Bir çok rakibimi çeşitli sözler vererek kandırdım ve istediğimi aldım. Siz siz olun ve hırsınıza yenilmeyin !
ozankemalcullu.com
Bilgiye giden yol