Salgın yüzünden eve hapsedildiğimizin haberini 1,5 haftalık iken öğrendim. Televizyonda Yunanistan başbakanı Yunan halkına seslenip bu zor günlerde onlardan destek istedi. Evde kalıp bu salgının yayılmaması için destek vermelerini rica etti. Şunu belirteyim.Ben küçük bir ev köpeğiyim. Kısaca adım JB. Jean Baptist. Annem Katerinanın en sevdiği roman olan “Koku” romanının ana karakterinin ismini bana koymuşlar. Siz bu satırları okurken ben yaklaşık 5 aylık bir Tüysüz Çin Köpeği olacağım. Atina-Yunanistan’da yaşıyorum. Doğarken 6 kardeş doğduk. Kız olan kardeşim ne yazık ki ölü doğdu. Ayaklarım, başım ve kuyruğumda tüyler var. Geri kalan vücudum tüysüz. Tüylü doğan iki kardeşim var. Eğer her iki gen de vücudumuzda olursa ölü doğuyoruz ne yazık ki. Tüylü kardeşlerim Gizmo ve Lucy. Hepimiz erkeğiz. Apartman köpeği olarak en sevdiğim şey evde yaşamak. Tuvalet ihtiyacımızı balkonda gideriyoruz. Ben beyaz tüyleri olan bir köpeğim. Tüy olamayan bölgem ise kahverengi ve bej rengi lekelerle kaplı. Çok sakin huylu bir köpeğim. Sahibim Ozan Babamın kucağında saatlerce uyuyabilirim. Ortalığı karıştırmam ve okşanmak en çok sevdiğim şey. Ben ve diğer Kardeşim Jean Paul birlikte yaşıyoruz. Atina’nın orta halli bir semtinde yaşayan Ozan ve Katerina çiftine arkadaşlık ediyoruz. Babam ( İnsan Olan) 23 Mart 2020 tarihinden beri evden çalışıyor.
Dediğine göre evden çalışmak çok güzel bir şey. Her gün trafiğe girip 2 saat kaybetmediğini söylüyor. Evdeki bilgisayar üzerinden canlı sohbet şeklinde teknik destek veren bir firmada çalışıyor. Sokağa çıkmamak güzel ama insan ilişkilerinin soğuduğunu söylüyor. Ben köpek olarak kardeşim Jean Paul ile günümüzü gün ediyoruz. Evde koşturup oyunlar oynuyoruz. İkimiz de evlat edindikleri için çok mutluyuz. Jean Paul tam bir hiper aktif. Onun açık kahve rengi tüyleri var. Derisi ise koyu kahverengi. Kafasındak tüyler sütlü kahve rengi. Her yere zıplıyor. Her yeri arıştırıyor. Evin tüm mobilyalarını dişliyor. Ayrıca önüne ne gelirse yiyor. En sevdiğimiz şey yatak altına saklanmak ve orada kalmak. Biz köpeklerde kendine ait özel alanları olsun istiyor. Büyüdüğü zaman tam olarak 5 kilo olan bir cinsiz. Jean Paul 5 aylık iken 3 kilo 800 gram oldu. Ben ise fazla sakinim belki. Çok yemek yemiyorum. 3 kiloyum. Katerina annem için ise hayat çok daha zor. Salgın sırasında sıkı tedbirler yüzünden çok yoruldu. Önlemler yumuşatıldığında ise zorluklar devam etti. Eczanede çalıştığı için tüm gün maske takmak zorunda. Yunanistan’da öğlen 4 saat mola olsa da yine de zor. Öğlen saat 14:30-18:00 arası eve gelip bizimle oyun oynuyor. Birlikte uyuyoruz. Pazartesi ve Çarşamba günleri işe geri gitmiyor. Diğer günler ise 18.00de gidip 21:00 saatinde geri dönüyor. Dediğine göre bu hastalığın aşısı ancak 3 sene içinde bulunurmuş. O zamana kadar insanlar çok dikkatli olmalıymış. Onlar için bu zor günlerde dışarı yine çıkıp sosyal oluyorlar tabii. 24 saat evde olan birisi olması bizi çok mutlu ediyor çünkü biz köpekler yalnız kalmayı sevmiyoruz. Hep ilgi odağı olalım ve sevilelim istiyoruz. Ozan babam sürekli bizimle. Ne kadar güzel.

Babamın dediğine göre bu hastalık sonrası insanlar birbirlerine daha fazla mesafe koymaya başladılar. Artık sarılıp kucaklaşmıyorlar. Halbuki kucaklaşma insanlara bir enerji veriyor. Belki bazı meslekler evden çalışmaya çok uygun oldukları için daha fazla para kazanacaklar. Bazı meslekler ise kaybolacak. İnsanlar artık ofislere gitmeden çalışabilecek. Daha az trafik, daha az enerji harcanacak. Kocaman ofis binalarına gerek kalmayacak. Bu binaların temizliğine gerek olmayacak, bu binaların güvenliği içinde para harcanmayacak.
Bu hastalığın korku salarak insanların psikolojisini bozduğunu düşünüyorum. Katerina ile Ozan bir gün konuşurlarken duydum. Bizim mahallede yaşayan yaşlı bir kadından uzun süre haber alamayınca kapısını çilingir ile açıp evine girmişler. Ev hallaç pamuğu gibi atılmış. Tüm çekmeceler yerlere dökülmüş. Polisler geldiğinde yaşlı kadın yatağında cansız yatıyormuş. Kadının kendisinden ayrı bir evde yaşayan bir oğlu varmış. Onu arayıp bulmuşlar. Ölen kadın 76 yaşındaymış. Oğlu ise 46 yaşındaymış. Lüks bir lokantada aşçı olarak çalışıyormuş. Çok güzel para kazanıyormuş. Bu kadar çok para kazanırken kötü bir alışkanlık edinmiş. Kumar oynamak! Kazandığı paranın büyük bir kısmını kumara yatırıyormuş. Salgın başlayınca çalıştığı lüks lokanta kapanmış. Bir gün yine kumarda kaybetmiş. Çare olarak yine annesini ziyaret etmiş. Bu sefer annesi borç para vermemiş. Oğluda kızıp annesine avazı çıktığı kadar bağırmış. Kavga kıyamet derken çıkan bağırtıları tüm komşular duymuş. O sırada bu duruma çok üzülen yaşlı kadın kalp krizi geçirip hayatını kaybetmiş. Çok korkan oğlu polise haber vermek yerine evdeki tüm eşyaları karıştırıp annesinin ziynet eşyalarını ve parasını alıp kaçmış. Fakat polisler onu saklandığı yerde bulunca korkup her şeyi itiraf etmiş. Anlattığım gibi bu salgın bir çok dengeyi alt üst etti. Etmeye devam edecekde. Gelin size biraz da insan annemden bahsedeyim. Katerina annemin çok güzel kapkara kocaman gözleri var. Hafif kemerli yunan burnu ona çok yakışıyor. Boyalı sarı saçları var. Uzun boylu ve geniş kalçalı aynı zamanda. Ozan babam ise kumral saçlı. Koyu yeşil gözleri var. Gözlük kullanıyor. 1.78 cm boyunda ve 98 kilo. Çok kısa saçları var. Uzun bir kafatası. Saçlarının ön sağ ve sol kısımları dökülmüş. Bulunduğumuz apartmanda ilkokula giden 9 yaşında bir kız çocuğu var. O da okula gidip arkadaşları oynamak yerine evden bilgisayardan okula devam ediyormuş. Benim oyun arkadaşım olarak kardeşm var. Kendimi çok şanslı buluyorum. Anne ve Babama çok teşekkür ediyorum. Onların sayesinde kardeşimden ayrılmadım. Tüm gün evde yalnız kalmıyorum.

Ben ve Jean Paul oyunu çok seviyoruz. Bütün gün evin içinde deli gibi koşturup alt alta üst üste dalaşmak gerçekten çok güzel. Bazen birbirimizi dişleyip zarar verebiliyoruz tabii ki. Sokakta oynamayan çocukların ruhsal gelişiminin tamamlanmadığını söylüyor babam. Çünkü kendi yaşıtlarıyla konuşan ve oynayan çocuklar bu şekilde gelişip olgunlaşıyorlar. Ev ortamında sadece internet ve çizgi film ile büyüyenler ise yapay bir dünyaya sahip oluyorlar. Yaratıcılıkları ve zekalarının gelişimi için oyun yerleri yapılmalı diye düşünüyor.
Tüylü kardeşimiz Lucifer, (biz kısaca “Lucy” diyoruz) bize geldiği zaman babasını anlatıyor. İnsanlar tabii ki anlamıyor ne konuştuğumuzdan. Lucy’nin babası Haris’de Ozan babam gibi evden çalışıyor. Tüm gün diz üstü bilgisayarı ile iş yapıyor. İnternet üzerinden alış veriş yapan bir sanal kartı pazarlıyor. Kendine ait müşterileri var. Onlara müşteri hizmeti veriyor. Kullanıcı adı veya şifresini unutulanlara teknik destek veriyor. İnsanlar para kazanma uğruna hayatın bazı renklerini unutabiliyorrlar. Otların kokusu, bulutların rengi, havanın kokusu bile onlara manasız gelebiliyor. Elindeki hayata şükredenler hayattan yaşam enerjisi alabiliyor. Eğer biz köpekler gibi hayatın her gününü severseniz ve kendinizi severseniz her gün bir karnaval olur sizin için.

Atina’da Salgın Bir Tüysüz Çin Köpeği (Chinese Crested Dog) Anısını Anlatıyor

Yazı dolaşımı


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir