Büyük düşünür ve romancı Fyodor Dostoyevski en olgun eseri olan “Karamazov Kardeşler” romanında “Merhametiniz’le ezin onu. Nasıl sarsılacağını göreceksiniz.” der. İnsanın otomatik hayat düşüncesinden çıkıp bir an yeni düşünceler yaratmasına yol açacak bir söz bu. Merhametiyle karşısındaki ezebilecek varlık Kadındır. Cennetle müjdelenmiş Kadınların bence en büyük gücü merhametleridir. Bir aile kurup onu sürdüren annelerimiz erkeğin en zayıf yanlarını bu merhamet gücü ile kapatırlar. Erkeğin “Baba” ve “Koca” olmasını bir yastıkta birlikte yaşamlarına devam etmesini sağlarlar.
Hayatın zorlukları ve tek düzeliği erkekleri ne zaman güçsüz hale getirse erkek her zaman başka bir kadının gönlünü fethederek kendini güçlü hissetmek ister. Yapısında vardır bu. Bunu engelleyebilecek en büyük kadının şefkati ve merhametidir. Toplum inşa edicilerin günümüz toplumunda özgür kadın bireyleri yaratması kadının bu merhamet gücünün kurulan ailelerin devam etmesini sabote edecek hala gelmiştir. Sorumluk alma açısından kadın erkekten kat be kat üstündür. O yüzden “Yuvayı dişi kuş yapar” ama merhametini kullanmayan bir kadının aynı zamanda insanın “Yuvasını yapması” olasılığında bir sürpriz değildir. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın” o yüzden vardır.
Günümüzde intikam almak, ceza kesmek ve affetmek ne yazık ki az başvurulan davranışlardan biri haline geldi. Allah’a havale etmek ve Allah’ından bulsun demek giderek zorlaşmaya başladı. Bunun en büyük sebebi bence insanların kendi istediklerini yapma peşinde koşarken kendilerini unuttuklarından oldu.
Bu ceza kesmek ile ilgili yaşadığım bir örneği sizinle paylaşmak isterim. Yunanistan Atina’da bir tramvayda akşam üstü bir yere gidiyordum. Çok fazla alkollü olan 40 yaşlarında bir adam araca binen ve akordeon çalmaya başlayan küçük bir roman çocuğa galiz küfürler edip avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Tramvay’da Akordeon çalamayacağını ve araçtan inmesini söylüyor söylemekle kalmayıp kapıdan dışarı itiyordu. Hemen genç bir çocuk kalkıp tam sarhoş adamın karşısında durdu ve göğsüyle siper oldu. Çocuğun istediği gibi çalgı çalıp para toplayabileceğini söylüyordu. Bu arada araçta bir sürü insan vardı. Geç, yaşlı, Kadın, erkek vs. Kimse bir şey söylemedi ve inatlaşma bir süre devam etti.
Türkiye’deki tecrübelerimden sarhoş adamı birazdan erkekler dövüp araçtan atacaklar diye düşünüyordum. Çünkü o kadar çok bağırıyordu ki bu bazı kadınların ağlamasına sebep olmaya başladı. Birden araç durdu aracın sürücüsü yanımıza geldi genç çocukla çalgıcı çocuğu yanına en öne çağırdı. Sarhoş adamı orada yalnız bırakmamızı söyledi. İsteyen bir çok yolcu o bölgeyi bırakıp öne geçti. Sarhoş adam biraz daha bağırdı ve bir istasyon sonra inip gitti. Sarhoş olduğu için ve terör yaptığı için cezası kesilip dövülmedi. Hatta kimse bağırmadı bile ona. Bir şekilde affedildi. Tecrit edildi evet ama af edildi.
48 yaşında bir insan olarak 1980 öncesi günleri hatırlıyorum. İnsanlar her şeyi para kazanma veya para vurma aracı olarak görmezlerdi. 1980 Darbesi ile vahşi kapitalizm ve her şeyin “Para Kazanma” aracı olarak gösterilmesi insanlarımızdaki yozlaşmanın artmasına yola açtığı kanaatindeyim. Çünkü insanlar hayatlarını huzur içinde sürdürmek yerine “Para Vurma” derdi ve endişesi ile dolular. Bu aslında yüreklere salınmış büyük bir korku.
Yunanistan ise Albaylar Cuntası haricinde bir darbe yaşamadı. 1974 yılında bu askeri yönetim ve onun korku dolu baskısından kurtuldu. Burada insanlar genelde aile işletmesi olarak çalışıyor ve ve ürettikleri hizmet ve üründe önce samimiyeti öne koyuyorlar. Bu herkes tarafından hissediliyor.
Sizce aynı olay Türkiye’de olsa nasıl olurdu?