Pazartesi gününden itibaren çoğu iş yeri açılmaya başlayacak. Restoran ve Kuaförler bunun başında geliyor. Çok sevdiğim 13€ öde istediğin kadar ye, iç tarzı lokantalardan birine gidip iki kişilik sofrayı donattırıyorum. Hikaye bu ya mezardan çıkıp Zorba gelip oturuyor karşıma. Nikos Kazancakis’in ölümsüz karakteri. Ahtapot salatası, Kalamar tava, Ahtapot ızgara, kalamar ızgara, Saganaki, Çipura Izgara her şey var sofrada. Beyaz Sofra şarabına yumuluyoruz. Zorba’nın kafasında bir kasket var. Yüzü kırış kırış. Çatalın yanıyla yiyor yemeği. Sürekli kahkaha atıyor. Çok keyifli. Yunancayı bu kadar iyi konuştuğuma rüyamda görsem inanmazdım diyorum kendi kendime. Gerçekten bir rüya bu zaten diyor Zorba. Şarabı su gibi götürüyor vallahi. Diyorum Paskalya bitti artık rahat rahat yeriz.

Yüzüme bakıp soruyor bana “Ne diyorsun bu insanlık hakkında? Neden kiraz vermiyor diye incir ağacını hiç azarladığın oldu mu? Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerimizdir ” Yüzüne mahcup mahcup bakıp yutkunuyorum. Sanki yediğim balığın kılçığı batıyor gibi geliyor. “Ben çok şeyimi yarım bıraktım be dostum. Hayatım yarım bir roman gibi? Öleyim mi yani?” Yine bir kahkaha atıp ahtapota gömülüyor. “Dünyadaki pek çok insanın esas sorunu, henüz kendisiyle tanışmamış olmasıdır.” deyip ağzını koluyla siliyor. “Ben hala kendimi tanıyorum zaten. Bazen diyorum bu ıstırap ne zaman bitecek? Öğrenmenin ve dönüşmenin acısı ne zaman geçer?” deyip ağzıma ayıkladığım karidesten atıyorum. Elime bulaşmış olan ıslaklığı kağıt peçeteye siliyorum. Şarap bizi daha da derinleştiriyor. Daha derin laflar ediyoruz gibi geliyor. Şarabın görevi bu değil mi zaten? Derin ve anlamlı konuştuğunu zannetmen?

“Özgür değilsin, senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden daha uzun, hepsi bu kadar.” deyip sırıtıyor. Soruyorum ona “Evlendin mi hiç?”
“İnsan değil miyim ben? İnsan kördür; benden öncekilerin düştüğü çukura ben de yüzükoyun düştüm. Evlendim. Yuvarlanmaya başladım. Ev sahibi oldum, ev yaptım, çocuklarım oldu: İşkence”

Ardından devam ediyor “Bir zamanlar diyordum ki: Bu Türktür, bu Bulgardır, bu Yunandır. Ben vatan için öyle şeyler yaptım ki patron tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… Neden? Çünkü bunlar Bulgarmış, ya da bilmem neymiş… Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum, hay kahrolasıca herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır bu kötü adamdır. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk. Hepsi bir benim için. Şimdi iyi mi kötü mü yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça buna da bakmamaya başladım. Ulan ister iyi ister kötü olsun be. Hepsine acıyorum işte… Boş versem bile bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor,(…) o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be… Hepimiz kurtların yiyeceği etiz..”

Biliyor musun diye sordu gözlerimin ta içine bakarak “Bu dünyada her şeyin gizli bir anlamı var, diye düşündüm. Her şey, insanlar, hayvanlar, ağaçlar ve yıldızlar hiyerogliftir. Onları heceleyip ne dediklerini anlayacak kişiye ne mutlu! Onlara baktığın anda bir şey anlamazsın; onların gerçek insan, hayvan, ağaç, yıldız olduklarını sanırsın; ancak çok ilerde, yıllarca sonra anlayacaksın” “Eskiden azılı bir tanrı tanımazdım” diye konuyu değiştirdim. Sonra bir Katolik kilisesinde dua ettim. Tam iki yıl. Orada Müslüman oldum. Bilmediğim İslam dinini öğrenip namaz kılmaya başladım. Muhafazakar bir Müslüman oldum. Sonra o da bitti. Değiştim.” Sözümü kesti Zorba “Ben sık sık unutuyor, yanılıyor, sendeliyorum, dinim dinsizliklerden yapılmış bir mozaiktir; bazen içimden, küçük bir ânı alıp, karşılığında bütün hayatımı veresim gelir. Tanrı da tıpkı benim gibi eğleniyor, öldürüyor, haksızlık yapıyor, seviyor, çalışıyor, tutulması olanaksız kuşları kovalıyor. Tanrı gülmeyi sever. Bir gün bana: ‘Gel içeri palyaçom!’ diyecek, ‘gel de beni güldür…’ Ben de, işte böyle, Karagöz gibi Cennet’e gireceğim!

Atina’da normal restoranlarda şarap içmek için bizim paşabahçe su bardaklarının küçüğü gelir. Lüks restoranlarda Şarap kadehi gelir belki ama normal yerlerde bu tip bardak gelir. O küçük su bardağını elime alıp baktım “Hey! Koca dünya. Yine neler öğrettin bugün bana? Derslerin için çok teşekkür ederim. Bu bedende yaptığım yolculuk devam ediyor işte.

Korona Günlükleri -16 “Yunan Zorba ile Mezedopolio’da 1 saat”

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir