Miçotakis sülalesinden gelen sanırım 2.Başbakanımız Halka Seslenerek Mayıs Ayından itibaren yavaş yavaş karantina’nın kademe olarak kalkacağını açıkladı. Berbere gidemeyen bir çok erkek gibi Papaza dönmüş olan saçlarımı karıştırıp esneyerek haberleri izledim. Klasik Karantina uyuşukluğu ile birde sol yanıma dönüp uyuyayım diyerek uykuya daldım. Rüyamda Elefteros Venizelos Bulvarında ( Kallithea) yürürken Isola durağının arkasındaki parka benzeyen yere gelip banklardan birine oturdum. Elimde koca bir kese kağıdı ay çekirdeğini yemeye başladım. Çok mutlu bir şekilde ay çekirdeği kabuklarını yere tükürüp kavrulmuş çekirdeklerin verdiği uyuşturucu etkisini tüm hücrelerimde hissediyordum. Karşı banka oturup benim gibi ay çekirdeği gören iki yaşlı amcaya baktım. Onlarda bana bakıyordu.
Ellerinde iki büyük kutu Brahma marka Brezilya Birası vardı. Yakındaki Brezilya Lokantasından almışlardı sanırım. Yanıma gelip oturdular. Bir de ne göreyim? Paulo Coelho ve Moacyr Sclair. Ben birden çığlık atıp ” Moacyr Amca sen nasıl geldin buraya? ” diye bağırınca adam da korktu. Şaşırmış bir ifade ile suratıma bakıp “Sen beni nereden tanıdın? Nasıl biliyorsun ismimi? Nerelisin? Portekizceyi güzel konuşuyorsun” dedi. Dedim “Uzun Hikaye, sonra anlatırım” Üsteledi ” Anlat dedi, ay çekirdeğinin kabuğunu yüzüme doğru püskürterek. ” Her şey Valdir Pereira Didi ‘nin Fenerbahçe Futbol Takımını çalıştırmasıyla başladı. Onun sayesinde Brezilya Futbolunu yakında takip etmeye başladım. O yıllarda Fenerbahçe’de oturup Galatarayı’ı tutan nadir insanlardan olduğum için ilkokulda sınıfta bir sürü sopa yerdim sınıftaki çocuklardan. Sürekli Fenerbahçe şampiyon olurdu. 1982 yılında Brezilya Milli Futbol Takımını tutmaya başlamıştım. Socrates, Eder, Zico, Kaleci Carlos derken Brezilya’nın diğer ünlü şeyleri olan Rio de Janerio ve Karnavalı. Tabii ki Melez kızları. Benim içim gidemeeyceğimi düşündüğüm masalsı yerler.
Paulo Coelho sabırsızca sordu. “İyi de beni tanıyorsun tamam da Moacyr’ı nasıl tanıyorsun? Dedim “Biraz sabredin lütfen. Sırası gelecek. Anlatacağım. 2013 yılında tek çocuklu ve boşanmış biri olarak İnternet üzerinden Brezilyalı bir dilber ile tanıştım. Angola ve Portekiz Kırması bir kız. Bir Ahu. Bir Dilber. Bir içim su.” Moacyr sinirli bir şekilde lafına karıştı. “Köpek mi bu? Kırma denmez! Melez dersin” Sinirli bir şekilde bakıp “Beni azarlamaya mı geldiniz? Hem bu rüya neden bu kadar uzun sürüyor? Uyanmaya yakın gördüğümüz bir-iki dakika bir şey değil mi bu? Neyse, Rosanna ile konuşup yazışmaya başladık. 3 yıl her gün konuştuk. İşte portekizceyi ondan öğrendim. Kursa gittim. Tam 3 yıl görüştük. Porto Alegre şehrindendi. Seni ondan öğrendim. Senin hayranın olan birisiydi. “Mex ve Kediler” isimli baş yapıtını ingilizceden okudum. Almanya’dan Brezilya’ya kaçan bir Almanı anlatıyordun. Sen de Beşerabyalı yani Romanyalı bir Yahudisin. Yiddişçe biliyorsun. 1 yıl sonra Brezilya’ya gidip Anne babasından istemek istedim. Önce kabul etti. Biletleri aldım. Tam 1000€ 17 saat yol. İstersen seni kaçırayım dedim. Fakat gelme. Ailem istemiyor dedi. Ben de biletleri iptal ettim. Sonra ilişkimiz sanal devam etti. Ben bir süre sonra bunun gerçek olmadığını anlayıp görüşmeyi sonlandırdım.” İkisi bir film izler gibi yüzüme bakıp çekirdek çitlemeye devem ediyorlardı. Paulo sordu “Neden Rio aksanıyla konuşmaya zorluyorsun kendini? Yapay oluyor biraz. Türk gibi konuş”. Dedim “Türk gibi konuşursam Portekizcemi anlamıyorsunuz. Ben çok fazla Bossa Nova şarkısı dinledim. Tom Jobim, Joao Gilberto hepsi Rio aksanı ile konuşuyor ondan. Tam kopma noktasında iken Chimarrao Savaşını anlatıp ona takılıyordum. Moacyr lafımı kesti “Üçlü İttifak Savaşı? onu da biliyorsun?” ” Evet ‘ Tabii ki, Mate çayı satıp çok zenginleşen ve silah bile üretmeye çalışan Paraguay devletini İngiltere Brezilya, Uruguay, Arjantin devletlerini kışkırtıp, destekleyerek yok ettikleri savaş. Tam 5 yıl sürdü ve Paraguay topraklarının Yarısına yakın kısmını kaybetti. 300 bin kişiyi kaybetti. Bir daha da belini düzeltemedi. 1865-1870 arası sürdü.” Tam devam edecekken Paulo Coelho sözümü kesti ” Tarih dersi için teşekkür ederiz. Biz ikimizde şu bildiğin Brezilya Lokantasında çalışıyoruz. O Brezilyalı kızla olmamış ama sonra o maceradan çıkardığın dersle Yunan bir hanım ile hayatını birleştirmişsin. Çok sevindim. Herkesin sürekli mutlu olmasına gerek yoktur. Dahası, dünyada kimse bunu başaramaz. Hayatın gerçekleriyle başa çıkmayı öğrenmek gerek. Hayatımızın belli bir anında denetimi elimizden kaçırırız. Bunun sonucunda denetim yazgının eline geçer. Dünyanın en büyük yalanı budur.” Bana bakıp devam etti Üstat “Başkalarına ‘evet’ derken, kendinize ‘hayır’ demediğinizden emin olun. Yolunu bulduğun zaman korkmamalısın. Hata yapacak kadar cesur olmalısın. Hayal kırıklığı, yenilgi ve umutsuzluk Tanrı’nın bize yol gösterme araçlarıdır.” Eşimin sesini duydum birden. Öğle yemeği molası için gelmişti ” Sofrayı hazırladım canım. Hadi Uyan!