Bu yıl 25 Mart “Yunan Bağımsızlık Bayramı” ne yazık ki karantina günlerine denk geldi. 25 Mart 1821 yılında Osmanlı egemenliğinden kurtulmak için başlatılan mücadelenin sembol günü. Her sembol günün Yunanistan’da bir yemeği olur. Paskalya günü sembol yemek Kuzu Çevirme ve kokoreçtir. “Çikno Pemti” yani “Dumanlı Perşembe” kömür ızgarada her türlü kırmızı et. Yani 40 gün yapılacak “Oruç” öncesi her türlü et pişirilerek bitiriliyor. Çünkü Et,Süt,Yumurta yani hayvansal gıda yasaklanıyor.”Katara Deftera” ise bu yasağın başladığı gün. Yani “Temiz Pazartesi” Bugün deniz mahsulü yeniyor. Genelde “Bakalyaro” isimli bir tür Mezgit balığı. İşte bağımsızlık günü olan 25 Mart bu balık pişiriliyor. Neden? Bağımsızlık savaşında kilisenin önemi büyük. Bu savaş perhizin sürdüğü zaman başlamış. Yani Mart ayında. Halk fazla zengin değil o zaman. Savaşçılar bu tuttukları balığı yiyip doyuyorlar. Günümüze gelecek olursak artık bu balık İzlanda ve Norveçten donmuş veya tuzlanmış olarak ithal ediliyor. O bölgede “Bakalyaro” balığının bir türü olan “(Mezgitgiller) Morina balığı olduğu için yenilen balık biraz daha büyük.
Karantina zamanı olduğu için tabii kutlama bomboş sokaklarda çok cılız şekilde yapılabildi. Normalinde aynı bizim 30 ağustos Zafer bayramı gibi Tank ve Top arabalarının geçtiği askerlerin gövde gösterisi yaptığı kutlamalar olur halk Atina’nın göbeği Anayasa Meydanına toplanıp kutlama yapardı. Bu sefer in cin top oynuyordu. Belli bir yaşa gelince insan milliyet, ırk gibi konuların boş olduğunu anlıyor. önce insan olduğumuzu düşünmenin en huzurlu düşünce olduğunu anladım. Her insanın kendi halkıyla gurur duyma ve övünme hakkı vardır. O yüzden Yunanların bizi yendiklerini kutlamaları milliyetçilik zehri ile büyümüş ve sonra bu zehri temizlemiş biri olarak bu beni rahatsız etmiyor. Hatta eşimin “sizi yendik” diye takılmasına gülüp “Tebrik ederim” diyorum. Balkanlarda biraz seyahat yapınca ve yaşayınca insan eski Osmanlı toprağı olan bu ülke kültürünün nasıl aynı olduğunu çok iyi anlıyor. Mesela burada beton filizleri açık bırakılmış bir sürü bina bulabilirsiniz. Burada da insanlar ” ya otur bir kahve iç! sonra işine gidersin! diyorlar. Sınırların ne kadar yapay olduğunu anlamak için biraz Türkiye sınırlarını aşıp gezip yaşamak gerekiyor sanırım.