Geçen geçen Türkçe yayın yapan bir yunan sitesinde okudum. Atina’da Ritsona bölgesinde ilk krematoryum ( Ölü yakma fırını) açılmış. Mezar yeri sıkıntısından dolayı böyle bir çözüm bulmuşlar. Aklıma benim doğup büyüdüğüm şehir İstanbul geldi.İstanbul’da şehrin her yerinde mezarlık veya mezar görmek normaldir. Ecdadımız ibadethanelerin etrafını küçük mezarlıklar ile çevirmiştir. Ayrıca şehir büyüdükçe eskiden şehir dışı olan mezarlıklarda şehrin içinde kalmış ve ölüler ile birlikte iç içe yaşar olmuşuzdur. 1970’li yılların Fatih semtinde işte böyle cami ve medreselerin bahçelerinde top oynamakla geçtiği için bizlere mezar taşı soğuk gelmiyordu. Üstünde yazanları okuyamadığım için manasını bilmiyordum ama yaşımız büyüdükçe mezar taşlarının erkek mi? kadın mı? çocuk mu? ya da önemli bir şahıs mı? kimlere ait olabileceğini öğrenmiştim. Mesela taşın üstünde sarık, fes gibi işaretlere göre dibinde yatan şahıs ile ilgili küçük bir bilgi öğrenilebiliyordu. Mesela mezar taşında bol çiçek ve sarmaşık deseni varsa bu bir kadın mezarıydı. Bazı kadın mezarlarının yanında ise küçük bir mezar daha oluyordu. Bu da doğum sırasında annesiyle birlikte vefat eden bebelerin mezarları oluyordu.
Nargile moda olunca sık sık gitmeye başladığımız Çorlulu Ali Paşa Medresesinin içindeki Erenler Kahvesine girmek için mezarların arasından geçerken işte böyle bir mezarı görmüştüm. İstanbul’da artık mezar yerin yoksa Büyük şehir belediyesi şehir dışında bir mezarlıkta sana ücretsiz mezar veriyor hem de cenaze masrafları ve gömme bedeli falan istemiyor. Cenaze arabası ve hoca ücretsiz. 2016 yılında kaybettiğim 94 yaşındaki Ananem için hiç bir ücret ödememiştik. 1987 yılında dedem vefat ettikten sonra 39 yıl yalnız yaşamıştı. Ömrünün son aylarında ise artık ölmek ve kurtulmak istiyordu. Sağlığında 1,72 boyunda 70-80kg olan Ananem vefatında 40-45kg civarına düşmüştü. Vefatından sonra iki gün cenazesi Karaca Ahmet mezarlığı morgunda beklemek zorunda kaldı. Çünkü Anadolu yakasında vefat eden Ananem için en uygun mezar Karacaahmet mezarlığında yatan dedemin mezarıydı. Fakat bize ölmeden kaç kez tembihlemişti. Lütfen cenazemi kocamın üstüne gömmeyin.
İslam inanışında kabir önemlidir. Yattığın yer önemlidir. Bedeninin hiç bir şekilde eşiyle temasını istemiyordu. Öldükten sonra bile. O yüzden bize Ananem amcasının mezarına yani Rumeli yakasındaki Kozlu Mezarlığına gömülmek istediğini söylenmişti. Elinde mezarın tapusu vardı. Biz bu vasiyeti dinlemeyip Karaca Ahmet mezarlığına gittiğimizde mezarı bulamadık. Dedemin mezarı kaybolmuştu. Mezarlık yönetimi de mezarı bulamadı. Kozlu mezarlığına gittiğimizde mezarlık yönetimi mezarın sahibinin eşinin 50 sene önce şerh koyduğunu ve iki kişiden başka kimsenin gömülmesine izin vermediğini söyledi. Fakat ona rağmen Annem imza atıp elimizdeki tapuyla Ananem Rumeli yakasında bulunan Kozlu Mezarlığına gömüldü.
Tüm bu anıları düşünürken Yunanistan’da Atina’da mezarların durumu aklıma geldi. Eşim babasının Atina’dan 200 km uzakta bir köyde neden yattığını anlattı. Atina’da eğer mezar yeriniz yok ise Belediye size mezarlıkta bir yer veriyor. Ücret almıyor ama bu mezar yeri sadece iki yıl için geçerli. İki yıl sonra bu mezardan cenazenizi çıkarıp kemiklerini bir kutuya koyup mezarlıkta başka bir yere gömüyorlar. Tabii bunun bir ücreti var. Eğer bunun ücretini de vermezseniz açtıkları bir kocaman bir kuyunun içine cenazenin kalıntılarını atıyorlar. Bu durumdan müzdarip olan bir çok insanın talebi üzerine yazımın başında belirttiğim Krematoryum özel teşebbüs tarafından açılmış.
Geçen yıl gezdiğim sanki bir müze gibi olan Atina 1 nolu mezarlığı aklıma geldi. Yunanistan kültür, sanat, siyaset hayatında damgasını vurmuş en önemli şahısların yattığı 180 yıllık bir mezarlık. Bir karış bile yer olmayan mezarlıkta yürüme yollarına bile ünlü kişiler gömülmüştü. Mezarlığın girişinde bulunan büyük sahanlıkta olan araziye 1980’lerde vefat eden Andreas Papandreu, Melina Mercouri gibi siyasetçi ve sanatçılar gömülmüştü. Bana sorarsanız ben ruhumun ölümsüz olacağına inanıyorum. O yüzden yakın gitsin. Küllerimi de serpin Ege denizinin üstüne!