Bir Yunan atasözü şöyle der “Tarçın aynı kadın gibidir. Hem acı hem de tatlıdır” Yunanların milli baharatı “Tarçın” diyebilirim. Her türlü yiyeceğe hiç çekinmeden tarçın koyuyorlar. Etli yemeklere, sebze yemeklerine, içtikleri kahveye bile tarçın koyuyorlar. Tarçınlı Tas Kebabı veya Tarçınlı Kıymalı Bamya yemek zorunda kalınca durumun vahim yanını anladım. Nasıl Adana veya Urfa’da her şeye bul biber katılıyorsa burada aynısı Tarçınla yapılıyor. Mesela Elma dilimleyip getiriyorlar. Üstüne tarçın serpilmiş. Hadi Elmaya yakışıyor ama Etli yemeklerde bile Tarçın inanın çok garip geliyor bana. Bana göre Tarçının yakıştığı şeyler sınırlı. Boza, Sütlaç, Elmalı Kek. BKendi düşünceme göre böyle ama içinde bulunduğum kültüre göre böyle değil. Tarçının o kadar çok faydası var ki sanırım o yüzden tüm yemeklerine koyuyorlar. Vücudun bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Diyabet hastalığına iyi geliyor. Kolestrol seviyesini düşürüyor. Alzheimer ve Parkinson hastalıklarının belirtilerini tedavi ediyor.
Sağlık için faydalarından dolayı tarçına saygı duyarım ama onları yemeklerini tarçınsız yemelerinin doğru olduğunu onlara kabul ettirmeye çalışmam. İşte Türkiye halkının en çok güç sarf ettiği konulardan biri bu. Herkesi kendi düşündüğü gibi düşündürtmeye çalışmak. Müslüman yapmaya çalışmak gibi bir şey. Çünkü herkesin bir geçmişi ve öz düşüncesi var. Yaşadıkları var. Okudukları var. Ailesinde gördükleri var. Bunların hepsi her kişiyi eşsiz kılıyor.
O yüzden herkesin hayatı bir filmdir. Herkesin hayatı eşsizdir. Kendine hastır. O yüzden herkes bırakın kendisi değişmeye çalışsın. Siz inandığınızdan vazgeçmeyin ama başkasını sizin inandığınız gibi inanmadığı için dışlamayın. Çünkü sevginin olmadığı yerde dışlamak vardır. Başkasını değiştirmeye çalışmak vardır.
Bırakın isteyen yemeğine istediği baharatı döksün.