Uzun yıllar yani 45 sene yaşadıktan sonra İstanbul’dan ayrıldım. Ayrıldığım zaman yani 2017 gibi İstanbul yaşanması zor bir şehirdi. Şimdi çok daha zor bir şehir. Adam gibi bir hayatı yaşamak için iyi bir geliriniz olmalı. Açlık sınırında yani Asgari Ücret ile ancak sürünerek geçirdiğiniz bir hayatı yaşayabiliyorsunuz. Çünkü şehrin iyi yerlerinde kiralar çok yüksek. Uygun kiralı yerler ya şehrin dışında ya da şehrin içinde çok eski ve kötü durumda yerlerde yaşamak zorunda kalıyorsunuz.
İyi durumda bir ev ama uygun olsun diyorsanız her gün en az iki saat şehir içinde seyahat etmek zorundasınız. Yiyecekler çok pahalı. Düzgün yiyecek yeme şansınız çok az. Ayrıca şehir çok kalabalık olduğu için her şey çok acele yapılmak zorunda. Öyle çok insan var ki bu kalabalık içinde sürekli bir yer kapma öne geçme sırada sona düşmeme telaşı var. Saatleri yakalamak zorunda kalıyorsunuz. En erken çıkayım veya vaktini tutturayım gibi sürekli bir plan yapmak zorundasınız.
Bu kadar zahmete değer mi? Hayır değmez. Çünkü İstanbul’u pahalıya satıp para kazanmak isteyenler bunu sevgi değil para hırsı için yaptıklarından bir ucube çıktı ortaya. Bu ucubenin insanları da ne yazık ki ona benziyor.
Sakin şehirlerde olmayacak bir sürü acayip şeyler ve durumlar ortaya çıkıyor. İnsan tabii ki uzun yıllar yaşadığı yeri özlüyor. Fakat dışardan bakınca anlıyor ki orası yaşamak için değil para kazanmak için yaratılmış bir yer. Birileri zengin olsun diye yaratılmış bir oyun alanı. Orada yaşamayı seçenler de onların oyuncağı veya kurbanı. Kurban olmaktan ancak durumun farkına varınca çıkabiliyorsun. Yaşamak bu mudur? diye soruyorsun kendine.
Yeni bir yazıda görüşmek üzere.

İstanbul’um Geldi

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir