“Tüm ölümlerin % 90’ı intihar sayılabilir, hayata karşı merak beslemeyen, var olmaktan çok az sevinç duyan kimseler, bilinçaltında hastalıkla, kazayla ve şiddetle işbirliği yapar, onları kendi üstüne çekerler.” Tom Robbins “Parfümün Dansı” kitabında yazmış bu sözleri. O kadar çok katıldığım bir düşünce ki bu. Çocukluğumdan beri gözlemlediğim yüzlerce insanda şahit olduğum bir şeydi bu. Bu tip insanlar genelde erken yaşta bu dünyadan ayrılıyorlar. 30-40 gibi yaşlarda pilleri bitiyor. Ya başlarına kaza gelir ya amansız bir hastalığa yakalanır ya da bir kalp krizi ile çeker giderler. Hayatlarını gözlemlediğiniz zaman kendini sevmeyen, kendileri ile kavgalı ve var olmaktan mutsuz insanlar olduklarını görürsünüz. Gerçekten de herkesle kavgalı olur bu insanlar. Bir bakarsınız bir şiddet olayı da onları bulabilir. Bir insana yardım ederken bıçaklanmış olabilirler mesela. Bu gözlemlediğim insanlardan çok güzel dersler çıkarabilir insanlar.
Louise Hay isimli yazar “Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri ve İyileşmenizi Sağlayacak Düşünce Modelleri” kitapta bunu çok güzel anlatıyor. Hastalıkları biz çağırırız. Düşünce tarzlarımız ve duygularımız bizi çeşitli hastalıkları oluşturmamızı sağlar. O yüzden şükür edebilmek çok güzel bir yetenektir. Bu şekilde anda kalıp neden bu hayatta olduğumuzu kendimize hatırlatırız. Kendini sevebilen insan bir şekilde hayata karşı merak belemeye başlar. Neden bu böyle? Bunu nasıl şöyle yapabilirim ? Bunu nasıl herkese faydalı şekilde yapabilirim? Diye düşünen insanlar bir şekilde bu hayatla bir bağ kurmuş oluyorlar. Bu evrende var olmanın sevincini her gün yad eden insanlar bir şekilde evrenden kendilerine sürekli bir geri bildirim alıyorlar.
Uzun yıllar yaşayıp da (90-95 yıl) ölmek istediklerinde hemen bir hastalığın veya kazanın kendilerini bulup gidenleri de gördüm. O yüzden tüm yok oluşlar ve var oluşlar da bize bağlı. Kaderimizi kendimiz çiziyoruz. Yeter ki bunu çizdiğimizin farkına varıp kendimizin yüceliğine şükredelim.