Bazı şehirler vardır yazın da gitsen kışın da gitsen hüzünlüdür. Bilemezsin neden. Belki derininde verdiği bir duygu vardır. Belki tarihini bilmektendir. Moskova da hüzünlü şehirlerden birisidir. İstanbul, New York, Guangzhou gibi uçsuz bucaksız bir şehir. En güzel ayı bence ağustos ayı. Şehrin kalbi “Kızıl Meydan” ve “Kremlin” tabii ki. Gezilecek o kadar çok yeri var ki anlatmakla bitmez. Şehir komünizm zamanı hem imar edilmiş hem de ihmal edilmiş. Şehrin merkezindeki bir çok katedral ve kilise bu dönemde yok edilmiş. Onların yerine beton oteller veya geniş boşluklar yapılmış. Kitay Gorod diye şehir merkezinde 18yy dan kalma bir mahalle var. Bildiğin rus köy evlerine ve kiliselerine benzeyen soğan kubbeli kiliselerin olduğu bir semt. Çin Şehri demek Rusça. 1930’larda yok edilmiş bir sürü bina kilise yeniden inşa edilmiş. Komünist zamanda bu güzelliklerin yerine yapılmış “Rusya Oteli” de yıkılıp yerine park yapılmış.

Bu semti gezerken bir çok eski ve tarihi eve veya eski Moskova şehir surlarının kalıntısına rastlayabilirsiniz. Aynı Galata semtindeki eski Ceneviz surları gibi aniden karşınıza çıkabilir. 2000’li yılların başında sokakta “Çiğbörek” satılıyordu. Sonra yasakladılar pişmiş çiğ böreklerini ısıtan mikro dalga fırınlı teyzeler belirmeye başladı. Tabii ki eski tat yok ama yine de yenmesini tavsiye ederim. Ayrıca Moskova Metrosu da 1930’lardan kalma eski istasyonları aynı bir sanat galerisi izlenimi veriyor. Metro istasyonları çok derine yapıldığı için çok uzun ve dik yürüyen merdivenleri var. Şehir halkalar şeklinde inşa edilmiş bölünmüş yollarlar bir birine bağlanıyor. Bu “Ring” ya da halkalardan birisine girerseniz dikkat edin yine aynı yere geleceksiniz.

Moskova’da yaşanmış bir anı ile bitirelim yazımızı. Sokolniki Park isimli minik ormanda bir fuar alanı var. Sene 2001. Çalıştığım firmanın standının yanında başka bir Türk firmanın standına kır saçlı bir bey geldi. Rusça ve Ermenice karılık konuşuyor ama Doğu Ermenicesi. İsmi Aşot. Fuarda müşteriler dahil herkes çakır keyif. Kuyumculuk fuarında şarap ve votka standı görebilirsiniz Rusya’da. Alkolsüz bir gün yok gibi. Aşot abi bizi bir lokantaya götürmek istedi ve herkesi arabasına davet etti. Tam saymadım ama 7 kişiyiz. Aşot abi çakır keyif ona tercümanlık yapan Şahin Abi çat pat batı Ermenicesi biliyor rusça yok. Arabaya bir gittik. Araba 1980lerden kalma bir Cadillac. Öne iki kişi oturdu. Arkaya 4 kişi bir de Aşot abi 7 kişi. Tam Eminönü-Kasımpaşa dolmuşu gibi. Hepimiz zurnayız ama ben etrafı gözlemeyi sevdiğim için camdan dışarı bakıyorum. Tarif açık normalde 30 dakika da geldiğimiz otele 45 dakikadır varmadık. Biraz daha dikkatli etrafa bir baktım aynı yerden geçtik. O halkalardan birisine girmişiz dönüp duruyoruz. Ben durumu Şahin abiye bildirince çat pat ermenice ile yanlış yolda olduğumuzu anlatıp durduk. O zamanlar google maps falan yok. İnsanları durdurarak adres sorup Prospekt Mira yani Mira Bulvarını bulup otelimiz Kosmos a vardık. Üstümüzü değişip duş alıp kendi çevirdiğimiz taksi ile “Nuhun Gemisi” isimli lokantaya vardık. Bunu da yarın anlatırım.

Moskova Nehrinin Kıyısına Oturdum Ağladım

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir