Sanıyorum 2012 yılıydı. Kızıma tiyatro tadında kitap okursam daha iyi olur diye düşündüm. Akşam o uyurken okuduğum masalları düzgün bir Türkçe ile yorulmadan okumak istiyordum. Bunun için İSMEK isimli belediye eğitin merkezinin ücretsiz diksiyon kuzuna yazıldım. Hocamız bir tiyatro oyuncusu ve yönetmendi. 6 ay süren kursa gittim. Kursta ilk öğrendiğimiz şey uzun süreli ve düzgün konuşmak için diyafram kasını kullanmayı öğrenmekti. Her ders derse başlamadan önce egzersiz yapıp önce diyafram kasını ısıtıyorduk. Derin nefes alıp havayı kaburgamızın altına gönderip orayı şişiriyorduk. Ayrıca oturur vaziyetteyken öne doğru eğilip karnımızı sıkıştırıyor bu şekilden hep yukardan hep aşağıdan baskı yapıp kası geliştiriyorduk. Eğer düzgün nefes alabilirsek bu kası şişirip ağzımızdan çıkan sesi boğazdan değil diyafram kasından aldığımız güç ile kontrol edebiliyoruz. Yani düzgün konuşmanın ve uzun süre ses çıkarmanın temeli vücudumuzda olan çok değerli bir varlığı kullanmayı öğrenmekti. Siyasetçiler, Şarkıcılar, Oyuncular o yüzden saatlerce şarkı söyleyip, konuşabiliyorlardı. Çok önemli bir bilgi daha öğrenmiştim. Bebekleri doğduklarında bu kası kullanmayı biliyorlar. Bilinçlerini kazanana kadar da kullanıyorlar. O yüzden saatlerce ağlayabiliyorlar. O yüzden çok yüksek ses çıkartabiliyorlar. Peki sonra ne oluyor? Öğrendiklerimiz ve bilincimiz bize bildiğimiz yaptığımız şeyleri unutturuyor. Diyafram kullanmayı da unutuyoruz. Bu bilgiyi öğrenmek bende devrim gibi bir farkındalık yarattı. O vakit bilip unuttuğumuz veya hala bilmediğimiz bir çok değerli özelliğimiz var. Bir kaç tanesini yazıyorum.

1) Farklı dilleri ayırt edebilme özelliğimiz
Bebekken daha 1 yaşına gelmeden biz konuşulan dillerin farklı olduğunu anlayabiliyoruz. Örneğin İngilizce ‘de 44 ses var, İspanyolca ‘da ise sadece 20. Bütün bunlar, bebeğinizin çok çok erken bir aşamada dilleri birbirinden ayırt edebildiğini gösteriyor. Her dilin kendi vurgu ve ses düzeni farklı. Bu farklılıklar hep duyduğumuz dilen farklı olunca farkına varıyoruz.
2) Dünyayı gözlemle Özelliğimiz
Daha çok küçük bebekken etrafı gözlemlemeye izlemeye başlarız. Bu şekilde hayatla birlikte senkronize olma ve hayata daha kolay adapte olma durumunu sağlarız. Büyümeye başlayınca etrafımız dikkat dağıtan bir sürü unsur bu saatlerce etrafı gözlemleyerek durma, hiç bir şey yapmama özelliğini bizden alır.

Çocuk etrafındakileri sürekli gözlemler ve taklit eder. Hafızası iyice gelişmiştir. Daha önce gördüğü bir hareketi hatırlayıp tekrar edebilir, bu nedenle anne-babaların iyi örnek oluşturacak davranışlar sergilemesi çok önemlidir. Hafızasındaki bu gelişme, harekete geçmeden önce düşünme ve duruma göre hareket etme becerilerini beraberinde getirir. Çocuk bir şey yapmadan önce, daha önceki deneyimlerini veya gözlemlerini hatırlayıp ona göre davranabilir. Sembolik oyun da bu dönemde başlar, çocuk daha önce gözlemlediklerini oyunlarında tekrar eder, pekiştirir. Telefonda konuşuyormuş gibi yapar, bebeğini besliyor ve uyutuyormuş gibi hareket eder ve oynadığı bu oyunlardan çok keyif alır.

Bir ve iki yaş arasında çocuk nesneler arasındaki farklılıkları ve benzerlikleri görebilir. Oyuncaklarını gruplayabilir, arabaları, legoları ve bebekleri ayrı ayrı koymaya başlayabilir. Birbiriyle ilişkili nesneleri anlar; kağıt ve boyaları bir arada koyar, tabak ve çatalın ilişkili olduğunu, bir arada kullanıldığını bilir. Kitaptaki resimde, bildiği ve daha önce gördüğü nesneleri işaret eder, basit yap-bozları yapabilir.

Dokuzuncu ayda oluşmaya başlayan nesne sürekliliği algısı gelişmeye devam eder. Çocuk göz önünden kaybolan nesnelerin, o göremese de var olduklarını öğrenmeye ve bunu test etmeye devam eder. Bir köşeye saklanır ve anne-babaya seslenir. Amacı anne-babanın hala orada olup olmadığını test etmektir. On ikinci aydan sonra çocuk sebep-sonuç ilişkileri de kurmaya ve denemeye başlar; oyuncağını ittiğinde mama sandalyesinden düştüğünü, neşeli bir ses çıkardığında anne-babasının ona gülümsediğini fark eder, bu fiiller arasında bağlantı kurabilir.

Bir yaş, çocuğun hareketli olduğu, her şeyi keşfetmek istediği ve özgür olmak can attığı bir dönemdir. Bu dönemde güvenlik önlemleri alınarak çocuğun mümkün olduğu kadar serbest bir şekilde etrafını keşfetmesine, keşfettiklerini öğrenip, deneyimleyip, pekiştirmesine fırsat verilmelidir. İlgi duyduğu bir nesneye dokunmasına ve keşfetmesine izin verilmeli, bu nesne çocuğa anlatılmalı, ne işe yaradığı gösterilmelidir.

Çocukla sürekli konuşmak, onunla oyunlar oynamak, birlikte kitap okumak ve resimlerine bakmak, bloklar ve yap-bozlar ile oynamak çocuğun dil, işitme ve el-göz koordinasyonu becerilerini güçlendirecektir. Çocuğun zihinsel gelişimi aldığı uyaranlara, etrafı ile kurduğu ilişkiye bağlıdır, bu nedenle anne-babaların görevi çocuklarına uyarıcısı çok olan bir ortam sağlamaktır.

Özetlersek eğer, bir yetişkin olup kendi kişiliğimiz geliştikçe bizim kişiliğimizi geliştirmemizi sağlayan özellikleri terk ediyoruz. Buna devam etmek ve yeniden başlamak elimizde. Oturup meditasyon yapalım veya bir parkta banka oturup cep telefonu, gazete, kitap başka bir şey olmadan etrafı gözlemleyelim. Bir nevi kendimize dönelim. Bebekler gibi, Sevgiyle!

Bebeklerin İzinden Gitmek

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir