1970’li yıllarda Kasımpaşa binlerce kişinin çalıştığı bir sanayi semtiydi. Semtte tam 4 tane Tersane bulunuyordu. Haliç Tersanesi, Cami altı Tersanesi, Taş kızak Tersanesi ve Hasköy Tersanesi. Hepsi yan yana dizilmişti. Aralarında Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Tersane Sarayı gibi yapıların bulunduğu yerler de vardı. Ayrıca semtte bir çok kömür deposu ve Demir Hadde Fabrikaları vardı. Tabii bu yüzden Haliç fokurdayan bir lağım çukuru gibiydi. Semtte bulunan bir çok dükkan bu tersanelerde çalışanlara hizmet ediyordu. 1980lerde semt kışın bir kömür dumanı ile dolar ve karanlık ve puslu bir havaya bürünürdü. Semtte bulunan hazır giyim mağazalarından birinde babam tezgahtar olarak çalışıyordu. Bayramlarda bir hafta öncesinden talep artara ve mağaza müşteri ile dolardı. Arife günü kalabalıktan hiç bir şey yiyemezlerdi. Ayrıca hafta sonları aynı şekilde yoğun olurdu. Yoğun çalışmalarının hediyesi olarak herkese patronu 125gram kakaolu helva dağıtırdı. Hatırladığım kadarıyla 1979-1980 yıllarında 5 Bin lira maaş alırdı. O zaman göre iyi paraydı. Dükkan o kadar popülerdi ki çeşitli semtlerden insanlar alış veriş yapmaya gelirdi. “Galeri Sait ” isimi dükkanın logosu küçük bir fildi. O zamanlar her şey daha hoş görülü ve açıktı. Mesela erkek giyim dükkanlarında giyim kabinlerinin duvarları porno veya sof porno resimlerle kaplanırdı. Kabinlerin içine yine yurtdışından getirilmiş erkek dergileri konulurdu. İşçiler eğer maaşlarını beğenmiyorsa greve giderlerdi. Bu özel veya kamu şirketinde aynıydı. Eğer iş veren de verdiği maaşı beğenmiyorsa Lokavt yapabilir yani üretimi durdurabilirdi. Lock-out yani kapı dışarı ya da kilitli manası Türkçeye böyle geçmişti.

İşte bu yıllarda herkes inandığı şeyi rahatça söyleye bilirken tabii ki olaylar ve terör de bunun yanında devam ediyordu. Tüp Gaz, Benzin, Sigara gibi bir çok temel ihtiyaç maddesi bu grevler yüzünden üretilemiyor veya bulunamıyordu. İşte o yılların birinde sanırım 1979 yılında 7 yaşındayken babamın çalıştığı dükkana aynı İŞİD ya da Taliban mensubu gibi giyinmiş birisi geldi. Tekbir getirerek dükkana girdi . Başı komple sıfır numara traşlıydı. Yüzü ise tam tersine göbeğine kadar sakallıydı. Başında beyaz bir takke vardı. Kocaman bir potur giymişti. Ayaklarında mes ve lastik siyah çarıklar vardı. Üstüne yakasız bir mintan ve onunda üstünde boş bir pardösü. Su yeşili rengi ile yeşil potur Kombin olmuştu. Tekbir ve besmeleler çekerek yanımıza yaklaştı. Babam beni bu değişik zat ile tanıştırdı. Ozan bu “Allah Bir” utanıp babama adamın gerçek adını soramadım ama içimden de merak ediyordum. Denizliliydi.30 yaşlarında falandı. Gümüş renginde sakalları vardı. Taranmış ve bakımlıydı. Yeşil çakır gözleri vardı. Cin gibi fıldır fıldır dönüyordu gözleri. Gür ve hatiplik yapacak bir sesi ve diksiyonu vardı. Neden gelmişti? ne yapacaktı acaba? Dükkanda çalışan herkesi sırayla yanına çağırdı. Herkes hem gülüyordu hem onun bu yaptıklarını uyguluyordu. Unutmadan ayrıca boynunda asılı kocaman bir bez torba vardı. Bu bez torba her gittiği dükkandan aldığı bağışlarla doluydu. Kiminden ekmek, kiminden bir parça peynir, kiminden giyilmiş ayakkabı, kiminden sıfır giyilmemiş bir tişört. Önce Dögol Nihatı yanına çekti Allahbir. Burnu kocaman ve kemerli olup Fransız Cumhurbaşkanı “Charles De Gaulle”e benzediği için bu lakabı almıştı. O yıllarda insanların egosu çok düşüktü. Kümse takılan lakaptan rahatsız olmaz herkesin bir lakabı oluru. “Cimri Sait” “Sansar Necmi” “Kız Melih” ” Tilki Vecdi” gibi. Allah Bir Nihat abiyi yanına çekip aynı bilek güreşi yapar gibi elini kavrayıp kafasını alından onunla birleştirdi. Her bir söz söylediğin de kafalar çekilip yavaşça bir yumurta gibi tokuşturuluyordu. “Allahtan başka ilah yoktur ve onun dediği olur, birdir Allah” taak diye kafalar tokuşuyordu. ” Rabbimiz her şeye kadirdir tüm zorluklar ondandır ve zorlukları o çözer, birdir Allah taaaak diye kafalar yine tokuşuyordu. Yaklaşık bir kaç cümle sonra tekbir getirilip seans sonlanıyor yerine başka kişi geliyordu. Bana sıra geldiği zaman utançtan hem gülüyordum hem geriliyordum. Sözler bana çok saçma geliyordu ve kafa tokuşmak ise daha saçmaydı. 7 yaşında bir çocuk olarak böyle düşünüyordum. O geldiğinde kaçacak yer arıyordum.
Yaklaşık bir 6-7 sene daha gördüm Allahbiri Kasımpaşa da. Sonra ortadan kayboldu. Ne gören var ne de bilen.

Allah Bir- Kasımpaşa’nın Eski Yüzleri

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir