2000 yılının çok sıcak bir temmuz günüydü. Evimden 40 km uzakta Atatürk Havalimanın yakınında Yenibosna semtinde bir fabrikada Yurtdışı satış temsilciliğine başlayalı daha 25 gün olmuştu. Uzun yıllar emek verip öğrendiğim yabancı dilim İngilizceyi kullanabileceğim ilk işim. Nasıl heyecanlıydım. Nasıl endişeliydim anlatamam. Acaba başarılı olabilecek miydim? Hiç bilmediğim bir iş koluydu. Evim çok uzak olduğu için daha yakın olan annanemde kalıyordum. Bulunduğum bina komple cam kaplı olduğu için dışarısı ayna gibi gözüküyordu. Oturduğum masadan 1 km uzaktaki Basın Ekspres yolu tabak gibi gözüküyordu. Arkasında tepede Mintax Deterjan fabrikası bir heyula gibi yükseliyordu. Onun üstünde gökyüzü masmavi gözüküyordu. O gökyüzünü iki dakika bir delen uçaklar dikkatimi dağıtıyordu. Deniz kıyısında bulunan Yeşilköy’den kalkan yolcuk uçakları gürültüler çıkararak Sefaköyden yükselerek tam önümden geçip hızlanarak göğe doğru yükseliyorlardı. O zamana kadar bu kadar sık ve çok uçağın göğe yükseldiğini görme fırsatım olmamıştı.
Servisle gidip gelirken görmediğim semtleri görüyordum. O binaları ve yolları ve içlerinde oturan değişik insanları. Bir akşam yorgun argın eve döndüğümde (Allah rahmet eylesin) Annanemin hazırladığı akşam yemeğini yerken gözüm televizyondaki haberlere ilişti. Bir Concorde uçağı yanarak gökyüzüne yükseliyordu. Sol kanadından alevler çıkıyordu.Daha sonra yapılan araştırmalarda Concorde’un önünden kalkan Continental Airlines’a ait bir McDonnell Dougla DC 10-30 tipi uçaktan düşen bir parça Concorde hızlanıp kalkarken sol arka tekerleğini parçalamış, tekerleğinden çıkan parça tekerin hemen üstündeki benzin deposuna gelip sızıntı yaratmasıyla uçağın arkasından alevler çıkmıştır. Uçak kalkıştan 1.5 dakika sonra, bir otele düşmüştür. Sadece uçaktakiler değil, oteldeki insanlardan bazıları da hayatını kaybetmiştir. 109 yolcu ve mürettebattan kurtulan olmamıştır. Bu kazadan sonra Concorde, güvenlik önlemleri sebebiyle emekliye ayrılmış, son uçuşunu 2003 yılında yapmıştır.
Herkesin inancına göre değişir. Bir inanca göre hayatta her şey planlıdır. Her şey kontrol altındadır. Sebepler ve sonuçlar tesadüfi değildir. Hiç suçu olmayan bu 109 kişi o gün orada olmalıydılar bu inanca göre. Bu insanlar kendi hataları olmayan bir olay yüzünden hayatlarını kaybetmişlerdi. Kendi kontrolleri olmadan geldikleri bu dünyadan yine kendi kontrolleri dışında ayrılmışlar. Bu gerçeklerle yüzyüze gelmek insanda gerçekten düşünsel değişikliklere yol açıyor.
Sabahtan akşama kadar oyuncak gibi kalkan uçakların aslında oyuncak değil nasıl tehlikeli bir ölüm aracına dönüşebileceğini görmüştüm o akşam. Hayatın aslında bir tesadüf değil bir plan çerçevesinde döndüğüne inanmak insanı gerçekten rahatlatıyor aslında. Sırtında taşıdığın bir çok yükten uzak kalmış oluyorsun. Sadece bir görev biçiyorsun kafanda. Dürüst olmak ve bu dünyada olumlu bir şeyler bırakmak.