Sıcak bir temmuz günü düşünün. Karnınız aç. İstanbul’da Beşiktaş’tan Kadıköy yönüne gitmeniz lazım. Bindiniz bir şehir hatları vapuruna. Canınız ne çeker? Benim canım çay ve tost ama karışık olanından çekti. Artık belediyenin BEL-TUR firması tarafından işletilen vapur büfesine gidip bir çay bir yengen dedim. 20’li yaşlardaki genç bana “Anlamadım?” dedi. Ben onun anlamamasını anlamamazlıktan gelip “Nasıl?” dedim. “Yengen ne?” dedi. “Tooost” dedim. Arkasında durup başka bir müşteri ile ilgilenen 40’lı yaşlardaki büfe sorumlusu gülümseyerek genç çocuğa bakıp “Abi karışık tost istiyor” dedi.
Evet artık yengen kelimesi unutulmaya başlanmış. Aynı semt isimleri gibi bazı kelimeler geçerliliğini yitirip unutuluyor. Mesela İzmir’de rumların yaşadığı “Karantina” semti artık Hatay adıyla anılıyor. “Tatavla” semti ise “Kurtuluş” oldu. Bir de ismi değiştirilmeden unutulan veya kullanılmayan semtler var. Mesela Koska semti. Ordu caddesinin genişletilmesi ise semt sadece bir helva markası olarak bilinir oldu. Artık kullanılmayan diğer semt isimleri ise Taş Kasap, Sarı Güzel, Kuş dili, Şifa, Yıldız Bakkal.
1970’li yıllarda Aksaray semti ne kadar yıkımlarla yok edilmiş olsa da hala İstanbul’un orta halli insanlarının oturduğu bir semtti. 1980’li yıllara kadar Yeni kapı sahilinde taşlık şeklinde kumsal vardı. Bu sahil üzerinde çay bahçeleri bulunuyordu. Demir yolunun deniz tarafı bugünkü kadar geniş bir şekilde doldurulmamıştı. 1970’li yılların başında yapılan Aksaray yer altı çarşısı ise çıkan yangın ile tamamen yanmış. Elektrik kontağından dolayı 1975 yılında çıkan yangın semtte uzun yıllar bir korku filmi gibi anlatılmıştı. 15 kişi hayatını kaybetmişti. 1970’li yıllar hazır giyim sektöründe büyük bir çığır açmıştı. Her yerde butikler açılmaya başlamış bu sektörden büyük zenginler çıkmıştı. Saraçhane semtindeki yer alt geçidini yaptıran Haşim İşcan adlı belediye başkanı ayrıca Aksaray Yer altı geçidi ve çarşısını da yaptıran kişiydi. Bana göre iki yapıda yıkılıp yok edilmeli. Aksaray semtinde bulunan yer altı geçidi sadece yayalar ve dükkanlar için. Yapay bir ortamda ve havasız bir ortamda insanların konserve kutusu gibi tıkılması inanın hoş değil. Yangın çıktığı zaman yeraltı çarşısın kapılarından aşağı tonlarca kum döküp yangını havasız bırakıp söndürmeye çalışıyorlar ama sönmüyor. Yangın çarşıda bulunan her şeyi yaktıktan sonra son buluyor. Gece yarısı çıktığı için sadece gece vitrin yapmak için çarşıda bulunan mağaza çalışanları hayatlarını kaybediyorlar. Yaklaşık 8 sene boyunca çarşı kapalı kaldı. O zamanın ilk AVM olarak düşünülen bir yapısıydı. Şehrin doğal yapısını bozan yapılardan biri olmaya devam etmektedir.
Yazının başındaki konuya dönecek olursak “Yengen” aslında bir nevi “Kumru” gibi bir sandviç diyebiliriz. Bazı büfeler içine sucuk ve kaşardan başka domates ile kornişon turşuda ilave ediyorlardı. Ayrıca o yıllarda olan artık olmayan bir konuyu da bahsetmek isterim. O yıllarda kaşar peyniri hala doğaldı. Pahalı olduğu için ince bir dilim şeklinde konuyordu. Gittikçe bu dilim inceldiği için sipariş verirken “Çift kaşarlı” olarak sipariş verilir ve onun fiyatı pahalı olurdu. Kaşarlar doğallığını kaybedip ucuzlayınca artık bu şekilde çift kaşarlı tost isteyen de kalmadı.
ozankemalcullu.com
Bilgiye giden yol