Küçüklüğümün Fatih semti ne kadar beton apartmanlarla doldurulmuş olmaya başlasa da 1970’li yılların sonuna doğru hala dokunulmamış küçük yeşil vahalarla doluydu. Langa bostanı, Fındıkzade Çukur bostanı, Yavuz Selim Çukur Bostanı, Yedikule Bostanları gibi. Evimize çok yakın olan Yavuz Selim Çukur Bostanı yemyeşil ağaçları içindeki ahşap evleri ve karmaşıklığıyla eski İstanbul’dan günümüze gelen en nadide örneklerden biriydi.
Binaların arasında kare şeklinde 150 metreye 150 metre kocaman bir çukur düşünün ve 11 metre derinliğinde. Mahallenin diğer binalarından aşağıda ve çukurda olduğu için ayrı bir büyüsü ve farklılığı vardı. Annem beni salatalık, domates almak için bostana gönderdiğinde Bostana inen yokuştan koşarak aşağıya iner ve yeşilliklere bakarak gözlerimi dindirirdim. Yemyeşil ağaçlar ve sırayla ekilmiş domatesler ve sebzelerin kokusunu burnuma çeker, çömelip parmaklarımı toprağın içine sokar ve toprağın serinliğini hissederdim. Sebzeler ve meyveler sadece mevsiminde yendiği için yaz mevsimi bizim için taze domates ve salatalık demekti. Evimizin çok yakınında bu bostan olduğu için çok şanslıydık.
Bostana indiğim zaman sadece bostancı amcadan sadece zerzevat almaz ayrıca bostanın içinde dolaşırdım. Neden acaba bostanın dört tarafı duvar ile kaplıydı. Aynı sur duvarları gibi kiremit ve taş karışımı bir duvarla örülüydü. Neden bu çukura bir de duvar yapılmıştı? Evimizde bulunan ansiklopedileri merakla karıştırıp çukur bostanın aslında adının Aspar Sarnıcı olduğunu ve M.S 459 yılında yapılmıştı. Su toplamak ve biriktirmek için yapılan kapalı ve açık yerlere sarnıç dendiğini bu şekilde öğrendim. Yerebatan sarayının da kapalı bir sarnıç olduğunu öğrenip sevindim. Biraz daha sayfa karıştırıp Aspar kimdir öğrendim. Çok güçlü bir “ Magister Militum” Romalı General olduğu babası Ardabur ile birlikte 50 yıl Doğu Roma imparatorluğuna hükmetmişlerdir. Aslen Got-Alan kökenli olduğunu isminin farklılığı yüzünden araştırıp öğrendim.

Ertesi gün annem beni tekrar bostana gönderdiği zaman önce sarnıcın duvarlarını görmek için her yanını dolaştım duvarların bir kısmı ağaçlarla kaplı olduğu için o kısma girmek istedim ağaçları ve otları geçtiğimde bir kuyu ve duvarda bir boşluk gördüm. Karanlık boşluk ve üstü kapalı kuyu gerçekten esrarlı ve gizemliydi. Kuyunun kapağını ayağımla ittim.
Birden bire kuyunun içinde buldum kendimi, pişmanlık ve çaresizlik içinde beklerken Çok iri yapılı bir adam geldi ve beni kuyudan çıkardı.
Kendisinin Aspar olduğunu ve bu sarnıcı kendisinin yaptığını ve buranın koruyucusu olduğunu söyledi. Asıl memleketinin günümüz Osetyası olduğunu ailesinin savaşçı kimliği ve yapısı nedeniyle doğu Romaya asker olduklarını ve M.S 300lü yıllarda kavminin önce günümüz Almanyasına göçtüğünü oradan Gotlarla karışım istanbula geldiklerini ve toplam 3 Doğu Roma imparatoruna asker olarak hizmet ettiklerini söyledi. Fakat I. Leo ile girdikleri bir tartışmada ve çekişme sonunca kendisini idam ettirdiğini bana anlattı.
Başımı okşayarak şu öğüdü verdi. Kimseye kin tutma ve her zaman daha iyisini yapabileceğini inan. Çaresizlik sadece öğrenilir. Çaresizlik diye bir şey yoktur. Nereye istersen oraya varırsın. Yeter ki korkma ve geri adım atma.

Sarnıçtaki Hayalet

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir